Ege Günlükleri: Bazı yasaklar

» Köşe yazarları » Ege Günlükleri: Bazı yasaklar

-Demek her şeye bozuluyor sizin kral?

-Son zamanlarda

-Peki, krala da bozulanlar var mı?

-Olmaz mı tonla…

-Tonla kim? Yeni bir kral namzedi mi yoksa?

-Hayır yani yüzlerce, binlerce

-Ha bozulan çok

-Çok

-Niye? Ülkenizde işler bu kadar kötü mü gidiyor?

-Hayır, her şey tozpembe, ortalık güllük gülistanlık, dert üstü murad üstüyüz; bir özgürlük, bir ucuzluk değme gitsin.

-Niye bozuluyorlar öyleyse peki?

-En çok bozulan orta sütun!

-Kim?

-Orta sütun, orta sütun

-O ne oğlum öyle?

-Bizim yüce kral hazretleri orta sütun orta sütun diye diye tahta geçti ve 2,5 yıl içerisinde bütün sütunları hak ile yeksan etti.

-Anladığım kadarıyla ülkenizde artık sütun mütun kalmadı ha

-Kalmadı. Bir ara ülke arena gibiydi şimdi agora gibi oldu. Ama onun dışında ne istersen var.

-Ne gibi?

-Bastır parayı canının istediğini al!

-İyi ya işte

-Ama para nerde?

-O ufak bir eksiklik üstünde durma o kadar. Kralın sağlığı nasıl peki?

-Fıstık gibi maşallah

-Nasıl yani? Ha kötü, hareketsizliktendir o.

-Olur mu çat burada çat kapı arkasında

-Süpürge!

-Hayır bizim kral, devamlı yurt dışında, deplasmanda

-Öyle mi ne yapıyor boyuna yurt dışında deplasmanda?

-Oralarda neler yaptığına Rufailer karışır ama yurt içinde iyi şeyler yapıyor.

-Ne gibi?

-Hep halkını düşünüyor. Halkının başına bir şey gelmesin diye son zamanlarda muhafızlarının yetkisini artırdı. Gece demiyor, gündüz demiyor, çalışıyor, halkının geleceğini düşünüyor.

-Peki halk ne yapıyor?

-Halk da düşünüyor.

-Halk ne düşünüyor?

-Onlar da krallarının geleceğini düşünüyor…

Diyalog, 1984 yılında Devekuşu Kabare’nin sahnelediği Yasaklar oyunundan. 12 Eylül’ün üzerinden yalnızca birkaç yıl geçmiş, Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ın yanı sıra zengin bir oyuncu kadrosu;Selim Naşit, Nevra Serezli, Nezih Tuncay, Ali Yalaz ve Cihat Tamer‘li o müthiş kadro, zamanın gözde eğlence aracı VHS oynatma makinaları aracılığıyla evimizin salonunda güldürdükçe güldürüyor, düşündürdükçe düşündürüyor.

Pek çok aile o dönem kiraladıkları videolarla evlerinde sinema keyfi yaşıyor… Hatta bu video seanslarının ailecek gidilen piknikten ve eğlencelerden hiçbir farkı olmuyor.

Yasaklar ve diğer oyunlar tiyatro aracılığıyla da canlı olarak sahnede izlenebiliyor. Evet, politik, ekonomik hatta toplumsal eleştirilerle dolu bu oyunları gidip izleyebiliyorsunuz. Sıkıyönetim koşulları buna olanak tanıyor, mizah alıcısını buluyor…

Hatta izlerken bir bakıyorsunuz, 12 Eylül darbesinin mimarlarından ve o dönem Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren de sizinle izliyor… Oyunlarda sıkça eleştirilen Başbakan Turgut Özal esprilere kahkahalarla gülüyor!

Velhasıl ilginç bir dönemdi; üzerinden geçen kırk küsur yılın ardından bu dönemle kıyaslanması mümkün bile değil!

Zamanında yalnızca izleyerek değil, kaset çalarlara takarak dinleyerek de hafızalarımıza işlenen bu oyunlardaki diyalogları adeta ezberledik. Şimdi nereden mi aklıma geldi?

Sizce?

Bu ülke sağ olsun, hiç izin vermez bazı şeylerin eskiyip mazide kalmasına, yaşananlar kendini tekrarlar durur.

Yaşadığımız dönemin sosyal medyada da sık sık muhalif çıkışlarıyla bilinen bir komedyeninin filmine denk geldim geçen akşam televizyonda. İçki ve sigara görüntülerinin yanında pek çok zararlı sözcüğün de sık sık sansürlendiği filmde, ara ara bazı bölümleri bu kısıtlama yüzünden anlamakta zorluk çektim. Filmin yarısı neredeyse sansürlendiğinden -ki silinen kelimelerden biri de “barbar”dı, filmi durdurup video paylaşım sitelerinden birkaç kez orada ne denildiğini anlamak için açıp baktım.

Bu kadarına pes dediğimiz silinen bölümler arasında komedyenin yoga yaparken iyice rahatlayıp gazını çıkardığı bölüm de vardı. Yasaklar sıradan yaşamlarımızın içine sokuldukça sokuldu anlayacağınız, ama bu kadar yasağın gerekliliği ya da yerindeliği konusu bence tartışmaya açık.

Beğenmediğimiz dizinin, sosyal medya uygulamasının, web sitesinin vs. şikâyetlerle yayından kaldırılması ya da erişime kapatılması mümkün bu ülkede.

Bir şikâyete bakar! Ama yukarıdaki diyalogda da okuduğumuz gibi paran varsa hiçbir yasak …önünde set olamaz, seni bağlamaz…

Turistik bölgelerde 15 Mayıs’ta başlaması gereken inşaat yasağı örneğin.

Diğer pek çok bölgede olduğu gibi Güllük’te de her yer delik deşik, güzelim parke yollar ağır iş makinalarının yasağa rağmen çalışıp durmasıyla parçalanmış, un ufak olmuş durumda. Öyle ki ‘şöyle bir yürüyüşe çıkalım hava alalım’ dediğinizde kamyonların paramparça ettiği yollarda bir beton mikserine yol vereyim derken! ayağınız kayıp düşüyor ve yaralanıyorsunuz. Bir hınçla, beton mikserinin sürücüsüne kafanızı kaldırıp “İnşaat yasağı var siz neden buna rağmen çalışıyorsunuz?” diye dayılanmaya çalıştığınızda da ağzınızın payını alıyorsunuz:

“Kaymakamlıktan izinliyiz!”

Gülmek yasak, maaşınızı şöyle ötesini berisini düşünmeden harcamak yasak, düşündüğünüzü korkmadan dile getirmek yasak, ama sezon itibariyle yasak olan inşaat serbest…

Aman neyse ne, Metin Akpınar’ın Yasaklar’daki repliğindeki gibi: “Hayır, her şey tozpembe, ortalık güllük gülistanlık, dert üstü murad üstüyüz; bir özgürlük bir ucuzluk değme gitsin…”

Değil mi?