Yargı eliyle “siyasi infaz” edilip hapse atılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin % 51 oy oranıyla (4 milyon 438 bin oy) seçilmiş başkanı Ekrem İmamoğlu’na yapılan haksızlık asla kabul edilemez.
Her kim ki “hayali hukuka ve adalete dayandırılmaya çalışılan” bu “kumpas dava” ile mücadele ediyor, sonuna kadar haklıdır.
Anlaşılan o ki Türkiye; demokrasi yörüngesinden çıkarılıp, tek adam inisiyatifine dayalı “otoriter ve totaliter” bir yöntem ile yönetilmek isteniyor. Ama bilinmelidir ki, ne padişahlık ne sultanlık kalmıştır…
Son günlerde yaşananların özünde de işte bu itiraz vardır. Halk, solcusuyla, sağcısıyla, liberaliyle, muhafazakarıyla, milliyetçisiyle, etnisite ve mezhep ayrımı olmaksızın topyekün bu oldu bittiye itiraz ediyor. Hem de her kesimde her zeminde…
Çünkü sorun parti sorunu olmaktan çıkmış, bütünüyle demokrasi sorununa dönüşmüştür. Toplum, ülkenin demokrasi ve hukuk yörüngesinden saptığı endişesine kapılmıştır.
Bunun içindir ki CHP’nin, Ekrem İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı olarak belirlediği önseçimdeki “dayanışma sandığı”ndan 13 milyonun üzerinde oy çıktı…
Bunun içindir ki günlerdir Saraçhane’de yapılan mitinglere 100 binler katılıyor…
Bunun içindir ki Türkiye’nin dört bucağında insanlar sokağa çıkıyor…
Bunun içindir ki üniversite gençliği uzun yıllardır tanık olmadığımız müthiş bir tepki gösteriyor…
Farkındaysanız; kozmik ve müthiş bir ortak paydada buluşuyor halk… Demokrasi ve özgürlük… Yanında hak, hukuk ve adalet…
23 yıldır süren AKP iktidarlarının, yalan, inkar ve iftira politikalarına itiraz ediyor. Usandı, bıktı… Haksız da sayılmazlar…
***
Ancak itirazı dillendirirken, yıkıcı, yaralayıcı, terbiye sınırlarını zorlayan, hakaret içeren söylemlerden kesinlikle uzak durulmalı.
Geçen akşamki gösterilerde bir grubun (ki onların provokasyon unsuru olduklarından endişem var) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan aleyhine kabul edilemeyecek hakaret ve küfür sloganları attılar…
Hayır… Bu asla kabul edilemez…
Ne Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ne AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a ne de vatandaş Tayyip Erdoğan’a küfredebilirsiniz. Ne haddiniz ne de hakkınızdır. Böyle bir terbiyesizliğe ve böyle bir hakarete “kim yaparsa yapsın” şiddetle karşı çıkarım. Ve kim olursa olsun bu haksızlığa uğrayanın yanında olurum.
Tayyip Erdoğan; tek adam despot, baskıcı, anayasayı askıya almış, keyfi karar ve kanunlar yapıyor diye ona muhalefet edebilirsiniz, anlarım…
O’nu sevmeyebilirsiniz, O’nu değiştirmek isteyebilirsiniz, hatta O’ndan nefret dahi edebilirsiniz bunu da anlarım, hiçbir itirazım olmaz… Ancak hakaret ve küfür… Bu kabul edilemez…
Öte yandan; Ekrem İmamoğlu ve ailesi için özellikle Dilek Hanım ile ilgili sosyal medyadaki hakaretler… Bunları da kabul etmek mümkün değil…
Bu anlayışın bütününe itirazım var. Bunlar her kimse tek tek bulunup, hukukun öngördüğü biçimiyle cezalandırılmalıdır. Zira, tepkilerinizde ne kadar haklı olsanız da ifade biçimindeki bu ahlaksızlık, her şeyi elinizden alıp götürür… Haklıyken haksız duruma düşersiniz…
***
Böyle söylüyorum diye şimdi ben “Tayyipçi” mi oldum? Ve benim bu söylediklerim Erdoğan yönetiminin uygulamalarını onayladığım anlamına mı gelir?
Asla !
Çünkü ben bugün ülkeyi yöneten kara vicdanlılardan değilim. Benden olanlar, benden olmayanlar diye bir ötekileştirmem yoktur. Tayyip Erdoğan ve O’na oy verenler benim düşmanım değil, sadece siyasi muarrızlarımdır. Ve ben bu ülkede insanların başı göğe değecek kadar özgür olmasını istiyorum… Şiarım ise Hindistan’ın kurucu lideri Mahatma Gandhi’nin
“Andım olsun ki; dünya üzerinde vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım. Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. Adaletsizliği adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karşılayacağım” sözüdür.