Yaz geldi, Kurban Bayramı tatili de başladı. Şimdi bizim buralarda adım atcek yer galmadıgari… Yerlinin yapacağı en iyi şey, dizini kırıp evinde oturarak bu 9 günlük tatili sağ salim geçirmek. Sahiller, anayollar, sokak araları falan hep insan, hep araba, hep karmaşa, hep kalabalık, hep trafik…
Elbet bu sıcak ve kalabalık yaz günleri geçecek ve biz yine sakin yaşantımıza kavuşacağız ama her canlı bizim kadar şanslı değil ne yazık ki. Biz konar göçer insanlar bir yerden zevkimizi alıp başka bir yeri kirletmeye ve dünyada bir virüs gibi yayılıp her yeri yakıp yıkmaya, talan etmeye devam ederken, pek çok canlının yaşam alanını elinden alıyoruz.
Son günlerde pek çok yerde domuzların şehre inmesiyle ilgili haberler okuyoruz. İnsanlar pek şikayetçi bu durumdan; öyle ya sahilde kızgın kumlardan serin sulara giderken birden burun buruna geliveriyorlar domuzlarla. Bir zamanlar zeytinlik ya da ormanlık olan evlerinin bulunduğu yerde çöplerini çıkarırken hop karşılarına çıkıyor domuzcuklar. Yürekleri (ben dahil) ağızlarına geliveriyor, ödleri patlayıveriyor. Yetkililerden aman diliyor, bu domuzların kökünün kazınmasını temenni ediyorlar.
İyi de… Nerede yaşayacak bu domuzlar, bu timsahlar, bu yılanlar, bu iguanalar, bu köpek balıkları, bu kaplanlar… Liste o kadar uzun ki! Neyse ki bazılarının soylarını tükettik de tehlike olmaktan çıktılar değil mi?
Doğadaki insan etkisi öyle kuvvetli ki her ne kadar bilim dünyası bu konuda henüz tam bir görüş birliği sağlamamış olsa da yeni bir çağ başlatmış durumda.
Şöyle ki; insanın dünya üzerindeki etkilerinin giderek artması, diğer türlerde gözlemlenen toplu yok oluşlar ve atmosferde yok edilemez biçimde meydana gelen değişiklikler nedeniyle son büyük buzul çağından 11 bin 700 yıl önce başlayan Holosen (Yeni Çağ) döneminin sona erdiği ve Antroposen (İnsan Çağı) döneminin başladığı savunuluyor.
Bu çağın ne zaman başladığı konusunda da tam bir görüş birliği yok. Kimi 1800’lü yılların başında endüstriyel devrimin başlamasını, kimi 1950’lerde atom çağının başlamasını, bazıları da tarımın başlangıcını milat kabul ediyor. Pirinç tarımı, sulama ve ormansızlaştırma gibi kimi tarımsal faaliyetlerin 8000 yıl önce karbondioksit ve metan konsantrasyonlarında keskin artışlara yol açmış olabileceği ileri sürülüyor.
Çok da haksız sayılmazlar. Hep birlikte içinde yaşadığımız dünyanın sonuna doğru koşar adım gidiyoruz. Su seviyeleri yükseliyor, kuraklık ve seller artıyor, iklim değişikliğinin etkileri artık neredeyse her bireye ulaşıyor.
Ve plastik!
Artan bir çevre kirleticisi olan plastik, 20. yüzyılın ortalarından itibaren çok yaygın kullanılıyor. Öyle ki marketten aldığımız bir poşet ya da bir ambalaj artığı, kuş uçmaz kervan geçmez ne bakkal ne bir tek evin bulunduğu kutuplarda bile insanın karşısına çıkıveriyor. Daha da acısı zavallı bir kuşun ya da bir deniz kaplumbağasının ölümüne neden olabiliyor. Ki denizlerdeki plastik kirliliğinin zarar verdiği hayvan sayısı o kadar da az değil.
Plastiğin hem karasal hem deniz alanlarındaki dağılımı, Antroposen’in belirgin bir stratejik bileşeni olarak, önemli bir jeolojik gösterge kabul ediliyor. Karada;hem sığ, hem derin sularda, okyanuslarda ve deniz yataklarında artık açıkça görülmekte olan plastik atıklar büyük parçalar halinde bol miktarda bulundukları gibi, mikro plastik parçacıklar halinde de hemen hemen her yere yayılmış durumdalar.
Ve asıl korkmamız gereken, besin döngüsüyle etkisi insan bireylere de uzanan bu mikro plastikler. Öyle yoğunlar ki, yaşamları birbirine bağlı olan tüm canlılar aslında risk altında.
Plastiğin küresel üretimi giderek artıyor fakat geri dönüştürme oranları hâlâ istenen düzeyde değil. Küresel plastik kirliliği 1950’de 2 milyon ton iken 2017’de 348 milyon ton olarak gerçekleşti. Bu rakamın 2040’ta iki katı olması bekleniyor. Bu artış, gezegendeki tüm ekosistemlerin geleceğini tehlikeye atıyor.
Bunları niye anlatıyorum biliyor musunuz? Hani başta da dedim ya büyük gezme tozma, denize girme, pikniğe gitme çılgınlığı başladı ya, sahillerde piknik alanlarında eğlenip keyif çattıktan sonra çöplerini orada bırakıverenlere sözüm.
Sağa sola plastik ve cam fırlatanlara sesleniyorum. Ve tüketme çılgınlığı içindeki hepimize birden doğa aşkına yalvarıyorum:
Yapmayın…
Denizde kaplumbağanın ya da balinanın midesinde hasara yol açmayın; havada kuşun uçuşuna, karada bir kurdun soluğunamâni olmayın.
Hadi iyi bayramlar, sağlıcakla kalın…