İzmir’in Bayraklı bölgesi son yıllarda adeta bir gökdelenler vadisine dönüştü. Onlarca yüksek bina, lüks rezidanslar ve iş merkezleri yükselirken, kentin silueti değişti.
Ne yazık ki, bu gökdelenler inşa edilirken, yolların kapasitesi, altyapı ihtiyacı ve trafik yoğunluğu gibi konular göz ardı edildi. Bölgede trafik çilesi artıyor, ancak ilginç bir şekilde yetkililer bu duruma gözlerini kapatıyor.
***
Bu noktada akıllara şu soru geliyor:
Madem kentsel yoğunluk bu kadar hassas bir konu, neden gökdelenlere bu kadar rahat izin verilirken, depremzedelerin emsal artışı talepleri geri çevriliyor?
Deprem mağdurlarına “kent yoğunluğu artar” gerekçesiyle ek inşaat hakkı tanınmazken, lüks konutlar için aynı endişeler neden dillendirilmiyor?
***
Bayraklı Turan Köprüsü civarında yapılan ve yan yana sıralanmış dört gökdeleni ele alalım. Bu gökdelenler dikildiğinde bölgedeki yollar genişletildi mi?
Ekstra trafik çözümleri üretildi mi? Hayır. Ancak bu bölgede yaşayan insanlar araçlarıyla trafiğe çıkmayacakmış gibi hareket ediliyor.
Oysa bu binalarda oturacak kişilerin araçları da yolları dolduracak, kavşakları kilitleyecek ve mevcut altyapıya ekstra yük bindirecek. O halde, kent yoğunluğu sadece depremzedelerin hakkı için mi bir sorun teşkil ediyor?
***
Sivil toplum kuruluşları ve bazı meslek odaları, depremzedelerin haklı taleplerine karşı çıkarken gökdelenlerin yol açtığı kentsel yoğunluğu neden gündeme getirmiyor?
Depremzedelere “kent planına uygun değil” diyerek ‘dur’ diyenler, gökdelen projelerine neden dava açmadı? Üstelik gökdelenler sadece konut da değil, aynı zamanda iş merkezleri, ofisler ve ticari alanlar içeriyor. Bu da gün içinde bölgeye binlerce insanın daha gelmesi demek. O halde gökdelenlerin trafik yoğunluğunu artırmayacağını söylemek mümkün mü?
***
Depremzedeler, yıkılan evini yeniden yapmak istediğinde “kent yoğunluğu” bahanesiyle önü kesiliyor. Ama lüks gökdelenler inşa edilirken bu yoğunluk göz ardı ediliyor. Bu yaklaşım, kent yönetiminde adaletin olmadığını ve kararların ekonomik çıkarlar doğrultusunda şekillendiğini gösteriyor.
Eğer İzmir gerçekten planlı bir kentleşme istiyorsa, bu çifte standarttan vazgeçmeli ve kent yoğunluğu konusunu sadece dar gelirli vatandaşlar için değil, her proje için eşit şekilde değerlendirmelidir.
***
Depremzedelere izin verilmeyerek mağduriyet sürerken, gökdelenlerin rahatça yükselmeye devam etmesi İzmir’in vicdanına ağır bir yük bindirmektedir.
Adaletli bir şehircilik anlayışı için yetkililerin bu çelişkiyi görmesi ve çözüm üretmesi şarttır.