Hükümet, her yıl tarıma verdiği  desteği açıklıyor ama içi boş. Çiftçinin traktörüne mazot koyacak hali yok, ama ithalatçının cebine döviz yağıyor.
Küçük üretici can çekişirken, bazıları rezidans projeleri ile çalışıyor. "Çiftçi kazansın" diye değil, "tüccar kazıklasın"

***

    Bugün soframıza gelen sebzeler, meyveler bile ithal ediliyor. Unutmadan, ekmeği de artık altın fiyatlarına
alacağımız günler çok yakın…
    Efendim, ülke olarak tarih yazıyoruz! Ülke olarak ekonomik tarihi yazıyoruz…

Bu sözleri çok duyuyoruz, tabi içinin boş mu dolu mu olduğunu size bırakalım!
Yıllar sonra, "Bir zamanlar Türkiye tarımda kendi kendine yeten bir ülkeydi" diye tarih kitaplarından okuyacağız.

    Eğer bu gidişat durdurulmazsa, 20 yıl sonra soframızda gördüğümüz her gıda ya ithal edilecek ya da fiyatından dolayı sadece vitrinden bakılacak bir lüks haline gelecek.
‘Bunları da nereden uydurdun be kardeşim’ diyenler için aşağıdaki verileri iyi okumasını isteyeceğim.

***
    Muğla Planlama Ajansı "Bölgesel Çiftçilik Raporu" açıkladı. Rapora göre, Türkiye'nin bereketli toprakları artık ekilmiyor. Köyler terk ediliyor. Çünkü çiftçilik artık bir meslek değil, bir fedakârlık hikâyesi.

    Bugün tarlalarda çalışan çiftçilerin çoğu  orta yaşın üzerinde... Gençler ise tarımdan kaçıyor.
Sebebi çok açık: Tarım, artık bir geçim kapısı değil, büyük bir mücadele alanı.

Mazot, gübre, ilaç, işçilik maliyetleri her yıl katlanarak artarken, çiftçinin cebine giren para yetmiyor.

***

    Köydeki bir genç, "Tarlada sabahtan akşama kadar çalışacağıma kadar, asgari ücretle bir fabrikada işe giriyorum, hiç olmazsa düzenli maaşım olur" diyor.
Kimse onu suçlayamaz, çünkü çiftçi her gün zarar veriyor. Devletin sağladığı ya çok yetersiz ya da sadece büyük şirketlere başlıyor. Küçük çiftçi yok olmaya mahkûm  ediliyor. 

   Peki, açlık krizine hazır mıyız? 

Oysa çözüm aslında çok basit! Çiftçiyi desteklemek, köylüyü korumak ve yerli üretimi teşvik etmek zorundayız. 
Mazot, gübre, ilaç desteği sağlanmalı. Yerli tohum üretimi artırılmalı. Tarımda ithalata dayalı politika yerine, üretime dayalı bir sistem kurulmalıdır.


    Yoksa, 20 yıl sonra soframıza konan her lokmada, "Nerede yanlış yaptık” diyeceğimiz yıllar çok yakın gibi