Siyâset Ayırır, Hikâyeler Birleştirir

» Köşe yazarları » Siyâset Ayırır, Hikâyeler Birleştirir

Iraz Şensöz yazdı.

Hep söylerim: Siyâset ayırır, hikâyeler birleştirir. Ancak şunu da unutmamalı; her şey politiktir.

Güncel siyâset başka bir şeydir. Evet, yaşam tarzımızdan, kadınlara bakışımıza, neredeyse ağzımızdan çıkan her söz politiktir. Yazılarımı da bunun bilincinde olarak yazıyorum.

Birçok yazar ne kadar çok hikâye anlatırsa anlatsın tek bir şey anlatırmış. Yani temelde her yazarın bir tane meselesi var, dönüp dolaşıp onu anlatıyor. Ben de büyük oranda böyle düşünüyorum.

Belki de asıl konu bu temel meseleyi bulabilmek. Ben bunu yazarak buldum. Yazarken, kendiliğinden… Yani yazarken kendimi keşfettim. Nelere “taktığımı”, asıl “derdimin” ne olduğunu yazarken fark ettim. Ben “düşünmek” için yazıyorum. Yazarken düşünüyorum.

Ne diyorduk? Hikayeler birleştirir…

Evet, hikâyelerimiz bizi birleştirir. Hep söylediğim gibi; hangi partiye oy verirsek verelim ortaklıklarımızın ne kadar çok olduğunu ancak birbirimizi dinleyerek görebiliriz. Aslında biliyor musunuz? Her gün hepimiz birbirimize hikâye anlatıyoruz. “Dedikodu” yaparken bile. İş yerinde neler yaşadığımızı, pazarda sohbet ettiğimiz pazarcıyı, o gün yaptığımız yemeği arkadaşlarımıza, eşimize anlatırken farkında olmadan hikâyeleştiriyoruz.

Tanıştığımız birini anlatıyoruz uzun uzun. Görünüşünü, mizacını, konuşma tarzını… Bir olayı anlatıyoruz heyecanla. Belki en heyecanlı yerinden başlıyoruz, belki bir giriş yapıyoruz. Hepimizin bir tarzı var. Hepimiz hikâye anlatıcılarıyız. Birbirimizle iletişim kurmaya başladığımız ilk andan itibaren hikâye anlatmaya başladık.

Mağara duvarlarına çizdiğimiz resimlerle bile hikâye anlatıyorduk. Mesela; bir av hikâyesi. Çünkü zihnimiz böyle çalışıyor. Hormonlarımız böyle harekete geçiyor. Hikâyelerle…

Bu bizim yaşam kaynağımız. Biyolojimizin bir parçası. İyi anlatılan bir hikâye dinlerken kortizol ve oksitosin hormonları salgılıyoruz. Kortizol tehlike anında salgıladığımız, dikkat kesilmemize sebep olan hormon. Böylece hikâyeyi kaçırmadan takip edebiliyoruz. Güven ve bağlılık duyduğumuzda açığa çıkan oksitosin hormonu salgılayarak karakterlerle empati kuruyor ve hikâyeye bağlanıyoruz. Hatta belki de biz insanlar anlatmak için yaşıyoruz bile denebilir.

Yaşadığımız en küçük olayı bile paylaşma ihtiyacımızı düşününce aslında bugün Instagram’da fotoğraflarla kendi hayatlarını anlatanları anlamak çok zor olmayacak. Sosyal medyadaki görünürlük çabamız da var tabii ama bu başka bir yazının konusu olsun. Nihayetinde biz her fırsatta hikâye anlatıyoruz. Aslında sadece biz değil, her şey bir hikâye anlatıyor. Farkında mıyız? Doğduğumuz evde ailemiz bize bir hikâye anlatıyor, okula gidiyoruz bize yaşadığımız ülke ve dünya hakkında bir hikâye anlatıyorlar, medya bize başka bir hikâye anlatıyor, çevremizde her gün birileri hikâyeler anlatıyor. Hikâyelerle çevriliyiz…

Burada mesele hangi hikâyelere inandığımız, hangi hikâyeleri dinlediğimiz ve nelere kulaklarımızı kapattığımızda düğümleniyor. Birlikte yaşadığımız her halk topluluğunu, bize benzediğini düşündüğümüz insanları dinlediğimiz kadar dinliyor muyuz? Bize benzemediğini düşündüğümüz insanların hikâyelerine kulak kabartıyor muyuz? İşte bunlar bizi biz yapıyor. Belki de tüm bunlar dünyadaki yerimizi belirliyor. Aslında dünyadaki asıl yerimiz, dinlediğimiz, kulak verdiğimiz, içimize işleyen, cebimizde taşıdığımız hikâyelerin enlem ve boylamlarıyla belirleniyor. Yoksa, doğduğumuz yer sadece bir tesadüf veya bu hayatımızda böyle denk geldi, öyle değil mi? Bir sonraki hayatımızda kim bilir kim olacağız? Hatırlamıyor olsak da…

Hepimiz “bilinçsizce” hikâye anlatıyoruz, her gün, bir şekilde. Bir de “bilinçli” hikâye anlatıcıları var. Onlar yazarlar, şairler, senaristler…vb Onlar edebiyatı, sanatı, popüler kültürü yaratanlar.

Yazının başında her şeyin politik olduğundan bahsetmiştik. Peki, her yazı yazan gerçekten hakikati mi yazar? Her film gerçekleri mi anlatır? Hayır. Hikâyeleri dinleyen, izleyen, okuyan insanlar olarak bize anlatılan onca hikâyenin arasından hakikate ulaşmak, gerçeğin peşinden gitmek, bu düzenin koruyucularının bize yaptıklarını görmek görevimiz. Bir tapınağımız olacaksa bu kütüphaneler olsun.

Bilgi kirliliği çağında da olsak hakiki, samimi bir merak sahibi birinin kendini ve dünyayı iyilik ve güzellik yönünde şekillendirecek bilgilere ulaşacağına inanıyorum. Bu anlamda meraklı arayışımız hiç bitmesin, insanlığa hizmet eden gerçek bilgiye ve gerçekleri anlatan hikâyelere olan sevgimiz hiç sönmesin.