BBC Türkçe’nin 23 Ocak 2024 tarihli haberine göre; “sağlık uzmanları bir sonraki büyük pandeminin yakında gerçekleşebileceğinden ve bunun Covid-19’dan bile daha ciddi olabileceğinden endişeleniyor.
Covid-19 salgını dünyanın çok büyük bir bölümünü hazırlıksız yakaladı. Ancak BBC’nin 2021’de yaptığı bir habere göre, ‘Epidemiyologlar ve diğer uzmanlar yıllardır insanların kendilerini küresel bir salgına doğru sürüklediği’ konusunda uyarıyordu. Bu uzmanların çoğu pandemilerin hayvanlardan kaynaklanmasından endişeleniyor. Geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan yeni hastalıkların yüzde 75’inin zoonotik olduğu söyleniyor. Yani hayvanlardan insanlara yayılabiliyor.
İnsanların iklim üzerindeki etkisi, vahşi yaşam alanlarını ihlali ve küresel ulaşım gibi etkenler hayvanlardan kaynaklanan hastalıkların yayılmasına yardımcı oluyor. Bazı uzmanlara göre bunlar kentleşme, aşırı nüfus artışı ve küresel ticaretle birleştiğinde ise daha fazla salgının ortaya çıkması için ideal bir ortam oluşturuyor.”
Dünyanın durumu hiç parlak değil. İklim krizi, küresel ısınma, Covid-19 ve kapitalizm ilişkisi tahmininizden daha güçlü. Sağ siyasetler de buna dahil elbette.
Bugün eğer insanı, piramidin en üstüne koyan değil, insanı doğanın bir parçası sayan ve döngüsel bir sistem kurmuş olsaydık yaşadığımız bunca felaketi yaşamıyor olurduk. Ne savaş, ne şiddet olayları ne de pandemiler. Kapitalizmin insan ve genel olarak canlı düşmanı, yaşama düşman bir düzen olduğunu söylesem abartmış olmam sanırım. Kapitalizmin krizlerinden beslenen, savaşların mültecileri yarattığı, bunun da iç içe geçmiş zincirler gibi güvenlik kaygılarını ve milliyetçiliği – sağ siyaseti artırdığı bir ortam içinde yaşıyoruz.
Ben bu düzenin “sürdürülemez” olduğunu düşünüyorum. Dünya kendini yiyen bir Ouroboros (doğanın döngüsünü anlatan, kendi kendini yiyen yılan sembolü) yılanı gibi varlığını tüketiyor ancak olan tabiata, hayvanlara ve masum insanlara oluyor. Başka bir dünya neden mümkün olmasın? Neden böylesine canavar bir düzene mahkum olalım? Neden böylesine güzel bir gezegende kendimizi acıya ve ölüme mahkum ediyoruz? Bu soruları sormaktan kendimi alamıyorum.
Tarihin diyalektik bir şekilde ilerlediğini düşünürsek, hayatın “bir gün” yaşanılası bir düzene veya düzensizliğin düzenine kavuşacağına kısaca kendi sağlıklı ritmini bulacağına elbette inanıyorum. Kalbimi kıran şey ise boşa çekilen acılar, yanan canlar, acı ve daha çok acı.
Yeni tanımlara ihtiyaç var belki de. Belki de dünya üzerindeki şu kısıtlı zamanımızda illa bir şeylerle uğraşacaksak yeni cümleler kurmaya çalışmalıyız. Bence tabii.
Şuradan başlayalım mı: “Bırak, dağınık kalsın” tabirini güncellemenin zamanı geldi belki de.
Veya gelin bu çağa bir isim koyalım; Sahte Parıltılarla Bezeli Aşırılıklar Çağı.
Belki de bu sayfada yeni şeyler söylemek adına bir sözlük oluştururuz: İçi Boşalmış Kavramlar Sözlüğü.
O zaman haftaya bu sözlükle devam edelim. Sağlıkla kalın.