Nedir başarı? İlerlemek? Yapılan işi büyütmek?
Gelişmek? Geliştirmek? Bunlar çok muğlak kavramlar. Çok para kazanmak mı başarı? Ev, araba, aile gibi bazı şeylere sahip olmak mı? En önemlisi aslında şu; başarının kişiye özel bir tanımı olmalı.
Peki, yaşadığımız düzende “kişiye özel” diye bir şey var mı? Başarıyı tanımlarken nereden yola çıkıyoruz? Bizi neler etkiliyor? Neden başarısız hissediyoruz? Başarı hırsı bize neler yapıyor? Başarıyı nasıl tanımlamalıyız?
Her şeyin ve herkesin git gide birbirine benzediği bir düzende yaşıyoruz. İnsanlar da bir örnek görüntüleri gibi her anlamda birbirlerine benzemeye devam ediyorlar. Söylemleri, lafları, amaçları bile aynı…
Şiş dudaklar ve elmacık kemikleri, sarı saçlar, “microblading” yöntemiyle keskince çizilmiş kaşlar, “baklavalı” erkek vücutları, modaya göre şekil değiştiren sakallar, dar kesim pantolonlar…
Estetik ameliyata karşı filan değilim, insanların bakımlı olmasına da, modaya da. Görüntüsünden rahatsız olan bir kadın bunu değiştirmek isteyebilir. Mesele bunu neden yaptığı.
Moda ise biraz onu yorumlamakla ilgili gibi geliyor bana… Bahsettiğim şey ise trajik bir “bitmeyen ergenlik” hâli.
Ünlülerin başı çektiği, dış görüntümüzden sosyal medyada edilen cümlelere kadar taklit bir çağda yaşıyoruz.Yani naylon. Turgut Uyar’ın dediği gibi; “Her şey naylondandı o kadar.”
Soru şu; her şeyin birbirinin tekrarı olduğu bir çağda özgün bir başarı tanımı olabilir mi? Bu sorunun yanıtı sanırım şöyle: Kendimiz olmayı becerebilirsek başarı tanımımız da kendine has olacaktır. Peki, nasıl kendimiz olabiliriz? Evet, büyük soru bu.
Direnerek… Yaşadığımız hayat bizim birbirimize benzememiz üzerine kurulu. Farklılıkları kolay kolay kabul etmeyen, bir örnek insan “üretmeye” dayalı, sadece kendini düşünen bir düzen.
Bu düzene direnmeliyiz. Her gün, her an, her hareketimizle, her eylemimizle, aldığımız her kararla, tavrımızla, duruşumuzla, benliğimizle, ruhumuzla. Gerçekten kendimiz olmanın yolu buralardan geçiyor. Sahici bir benlik inşa etmenin yolu burada gizli.
Öylesine tuhaf gelişiyor ki insan hayatı…
Hazinemiz olan, gerçek benliğimizin saklı olduğu o biricik çocukluk yılları ailede ve okulda törpüleniyor. Büyürken her sene biraz daha kendimizden bir şeyler yitiriyoruz. Yeterince veya doğru bir şekilde desteklenmediğimiz için yeteneklerimizi yitiriyoruz. Heveslerimizi, heyecanlarımızı…
Bir yetişkin olduğumuzda bizden geriye çoğunlukla dikkat çekmemek için koyu renkler giyen, uyum sağlamak adına belki o şen kahkahasını bastıran, hayat mücadelesi içinde kendine zaman ayırmaya vakit bulamayan, mutsuz, ruhsuz, başarıyı da her şey gibi başkalarına bakarak tanımlayan “kopya” bir insan kalıyor.
Evet, kendimizi yaratmak yerine çocukluğumuzdan geriye kalanlarla idare ediyoruz. Sonuç olarak kendimizi sevmiyoruz. -Kendini sevmeyen insanların neler yapabileceğini biraz düşünerek bulacağınıza eminim.-
Başarıyı aynaya değil etrafa bakarak tanımlayan “kopya” insan, hayatı boyunca üzerine bir türlü oturmayan o hayatı yaşamaya çalışıyor. Oysa ne içinde bir yerlerde sakladığı o insan artık kendisi, ne de yaşamaya çalıştığı hayat ona ait.
Yoruluyoruz. Bir öğretmen, bir ebeveyn, bir komşu, ünlü biri dedi diye yapay amaçlar icat ediyoruz. Daha çok para kazanmak için meslek seçiyoruz. Kötü filmlerdeki yalan hayatlara özeniyoruz. Her şeyin daha fazlasına, daha lüksüne sahip olduğumuz bir hayatın bizi mutlu edeceğini sanıyoruz. Bu sadece bir sanrı.
Başarı da tıpkı benliğimiz, karakterimiz gibi biricik. Öyle olmalı. Başarı tanımını kendimiz yapmalıyız. Başkaları değil. Dünyada alıp başını gitmiş bir açgözlülük var. Büyük bir yoksulluğun yanında…
Dengesiz, adaletsiz bir düzen var. Bir grup insanın yaşadığı lüks hayatı sosyal medyadan izleyen milyonlarca insan var. Birçok insanın gözünde işte başarı o. Her daim makyajlı, frapan giyinmek, lüks içinde yaşamak… Amaç bu. Herkes için geçerli böyle tek bir amaç olabilir mi? Böyle yalan hayatlara inanıyor hatta özeniyoruz. Bu uğurda akıl sağlığımızı yitiriyoruz. Yorgun düşüyoruz. Yıpranıyoruz.
Yapmamız gereken şey ise içe dönmek. En kuytu, en saf yerimizle tekrar bağlantıya geçmek ve başarıyı öyle tanımlamak. Sade, basit, kendi halinde, mütevazı bir hayat tasarlamak böyle bir düzende başarının şahıdır. En güzelidir. En erdemlisidir. Başarı aslında, kendimiz olabilme cesaretini göstermektir.
Herkesin kendisi gibi olduğu bir hayatta görüşmek dileğiyle…