Thales, Tiamat ve Su 

» Köşe yazarları » Thales, Tiamat ve Su 

İlk filozof olarak bilinen Miletli Thales, dünyanın oluşumuna neyin sebep olduğuna dair, “arkhe” denilen “ilk neden” sorgulamasında “su” cevabını vermişti.

Literatürde Thales ile ilgili iki görüş var. Bir; bu sorgulama yöntemini kendisinin geliştirdiği ve özgün bir cevap verdiği, iki; bu yaklaşımı Babil ve Mısır’dan öğrendikleriyle şekillendirdiği…

Thales’in yaşadığı dönemde birbirleriyle ticaret ilişkisi olan Mısırlılar ve Mezopotamyalılar da varoluşun temel unsurunun su olduğuna inanıyorlardı. Yani Thales felsefesini, sorgulama sistemini; Babil’den, Mısır’dan öğrenmiş olabilir. Gerçek ne olursa olsun suya verilen bu kıymet Thales’in aklına yatmış olmalı.

Mezopotamya Yaratılış Miti (Enuma Elish), Tanrı Marduk’un Tanrıça Tiamat’ı (deniz anlamında ve kaosun sembolü) yenmesini ve ondan kalanlarla dünyayı yaratmasını anlatır. Hikâyenin bir yorumuna göre; gövdesi ikiye ayrılan Tiamat, Fırat ve Dicle’ye dönüşür. Enuma Elish, bir açıdan Marduk’un, kaos güçlerini dünyanın düzenine dönüştürmesinin öyküsüdür. Anaerkil düzenden ataerkil düzene geçişin mitolojik anlatısı… İlginç olan, Mısır yaratılış mitinde de su, Babil’deki gibi, insanların yaratılmasıyla sonuçlanan ilkel bir kaos unsurudur ve su kontrol altına alınarak dünyanın düzeni tesis edilir.

Su, bu mitolojilerde kaosla ilişkilendirilmiş. Onun karşı konulmaz kudreti, bütün canlılar için hayatı yaratıyor olması, gücü, akıp gürlemesi, kontrol edilemez oluşu korkuyla karışık bir hayranlık ve kutsallık yaratmış. Suyu kutsallaştırırken onu ehlileştirmeye çalışan bu öykülere bakarak, insanın düzen arayışının çok eskilere dayandığına dair bir yorum yapabiliriz. Entropinin (evrenin dağınıklığa eğilimli olması) hüküm sürdüğünü bildiğimiz bir evrende, belki de bir gün “düzene” dair bu çabanın beyhude olduğunu anlayacağız. Kim bilir?

Bugün dünya hem somut hem soyut olarak dengeyi kaybetti. Küresel ısınmayla birlikte suyu kaybediyor olmamız da, artık hiçbir şeye antik çağlardaki gibi kıymet vermiyor olmamızla alakalı gibi geliyor bana. Bugün dünyaya bakınca, dünyayla, evrenle, tarihimizle ilgili bildiğimiz bu kadar çok şey varken birçok anlamda antik çağlardan nasıl bu kadar “geride” olabiliyoruz, anlamıyorum.

Sadeliği, Eski Yunanca “bilgelik sevgisi” anlamına gelen felsefeyi ve mesela suya, doğaya kıymet vermeyi yitirdik. Soru sormayı, sorgulamayı unutmuş olmamız; biraz da doğayı metalaştırmamızla sonuçlandı.

İroniktir. Bugün “arkhe” (ilk neden) sorusuna “su” cevabını veren filozof Thales’in memleketi Milet (Didim), büyük oranda Büyük Menderes’in suları altında ve bildiğim kadarıyla gezilebilir durumda değil. Neden?

Şu soruyla bitirmek istiyorum yazıyı; İnsanlık olarak, Miletli Thales’in düşünme biçimindeki saflığı, Tanrıça Tiamat’ın kendiliğinden varoluşundaki erdemi ne zaman yitirdik?