Hiç dikkatinizi çekti mi bilmem duvar saati almak istediğinizde girdiğiniz bütün dükkanlarda, saatler 10:10 geçeyi gösterir. Çok nadir olarak da 08:20’i gösteren saatlerle de karşılaşırız. Nedenini merak ettim ve şöyle bir internette gezindim. Meğer saatler ilk zamanlarda 8:20’i gösterirmiş. Fakat yelkovan ve akrebin aşağıya doğru açıları, saatlerin kaşlarını çatıyormuş gibi, ya da somurtkan bir yüzü hatırlatıyormuş gibi izlenim veriyormuş. Bu yüzden de pek çok marka 10:10 geçeden vazgeçmez. Çünkü saat 10:10 olduğunda hem daha sıcak bir gülümseme hem de arka planda yer alan logo görülebiliyor. Böylece daha estetik ve simetrik görüntü ortaya çıkıyor.
Saatten konu açılmışken, çoğumuz yaz saati uygulamasına gün ışığından tasarruf etmek için geçildiğini düşünür ancak durum öyle değil. Yaz saati uygulamasını ciddi şekilde savunan ilk kişi, yazın işten sonra böcekleri aramak için daha fazla güneşli saate ihtiyaç duyan bir böcek bilimcisi. Eee bizde tarım /ziraat bittiğinden beri yaz saatine geçilmemesinin nedeni de böylelikle ortaya çıktı. Ama bunu uykusundan vaz geçip kış günü karanlıkta kreşe, okula giden o küçük yavrularımıza açıklayamayız tabi.
Aslında zaman konusunu ele aldığımızda iç içe geçmiş o kadar çok konuyu işlemek gerekiyor ki, ben hem eğlendiren hem de düşündüren bir yazı yazmak istedim.
Doğduğumuz andan itibaren, her bir saniye bir amaca hizmet etmekte. Sayılı nefesimiz varken, bizde o nefesi nerelerde tüketiyoruz acaba? zamanı doğru kullana biliyor muyuz?
Belki de bizler, bu hayatta ne kadar var olduğumuzu bilemediğimizden dolayı zamanı kovalarken arada da ‘’ aman gel biraz zaman öldürelim’’ diyerek, aklımız sıra zamansızlık boyutunda nefes alıyoruzdur. Oysa zaman akıp giderken, her birimizin hayatında da derin izler bırakıyor. Bizler de zamanın tutulamaz lığıyla bikes daha yüzleşiyoruz.
Zamanın peşi sıra koşmak kaygılara, vesveselere sebep oluyor. Böyle hissettiğim anlarda bu duygu bütün ruhumu esir alıyor, üzerimde bıraktığı ağırlık dayanılmaz oluyor. Sen istediğin hayatı aklı sıra kusursuzca inşa ederken bir bakmışsın zaman geçip gitmiş artık peşinden koştuğun hayallerse senden çok uzakta.
Aman Allahlım bu korkunç geliyor bana.
Aklıma bir yerlerde okuduğum hikâye geldi.
Alimin birine arkadaşı
‘’ biraz vakit ayırda, havadan sudan sohbet edip, zaman öldürelim’’ der.
Alimse
‘’Tut güneşi gitmesin ki, bizde seninle havadan sudan vakit öldürelim’’ der.
Adam şaşırır
‘’ ne demek tut güneşi’’ deyince
Alim
‘’Güneş durmuyor gidiyor böylece vakit harcanıyor, ya vakti durdur, seninle muhabbet edelim ya da geriye çekil akıp giden zamanı değerlendirelim. Nakitten de değerli zamanı boşa harcatma’’ der.
Bir zamanlar Londralı bir aile insanlara zaman satarak geçimini sağlıyormuş. Bunu duyduğumda ülkemizdeki ‘’tosuncuklar’’ ‘’jet Fadıllar’’ aklıma geldi. ☺
O zamanlardan bu zamanlara hala cenneti bile satanların olduğu düşünülürse alanlara mı kızmalı, satanlara mı bilemedim.
Biz konumuza dönelim ve şöyle bitirelim yazımızı
‘’Bir insanın bir insana verebileceği en güzel hediye, ona ayırabileceği zamandır’’ (Dale Carnegie)