Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da gerçekleştirilen terör eylemi ile ilgili olarak siyasi parti temsilcilerinin hararetli tartışmalarını izliyorum. İktidar kanadı failin malum terör örgütü olduğunu ileri sürerken; muhalefet konu hakkında meclis araştırması yapılmasını talep ediyor.
Terör eyleminin olduğu saatlerde İdlib’te olduğu ifade edilen İçişleri Bakanı,“ABD Büyükelçiliği’nin taziyesini kabul etmiyoruz, müttefikliğimiz tartışılmalıdır”şeklinde sert bir çıkış yapıyor. Diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör eylemi sonrasında taziye mesajı gönderen tüm ülkelere teşekkür edildiğini belirten bir mesaj yayınlayarak Bakan’ıadeta tekzip etti.
Eylemden sonraki 12 saat içinde eylem gerçekleştiren terörist yakalandı. Teröristin yakalanması, en başta Bay Kemal’i sevindirmiştir sanırım. Zira eylemin hemen ardından yapılan bir yayında “hedef” olarak gösterildiğine tanık olduk…
Konu hakkında çeşitli spekülasyonlar ve komplo teorilerinin gırla gittiğini söylememe gerek yok. Neymiş efendim, terörist yüzünü bile gizlemeye gerek duymamış. Vay fendim, evinde oturarak adeta yakalanmayı beklemiş…
Ben olayın şu ana kadar özetlemeye çalıştığım kısmıyla ilgilenmiyorum; bırakalım siyasetçiler gereği üzerinde kafa yorsunlar. Kim bilir, belki de meclis araştırması talebi kabul edilir…
Benim bu olayla ilgili olarak ilgilendiğim iki kısım var. Bunlardan ilki, başta Suriyeli ve Afgan olmak üzere ülkemizde bulunan yabancı uyruklu kimselerin yarattığı ve gelecekte yaratacağı sorunlar.
***
Bu sorunlardan ilki, ekonomik sorunlar. Özellikle Suriye’den gelenlere ciddi bir kaynak aktarıldığı yetkililerce de ifade ediliyor. Bu kişiler için kamunun katlandığı maliyet “dudak uçuklatıcı” düzeylere ulaştı. Öyle ki, kimi Batı Ülkelerinin bunların ülkemizde tutulmasına karşılık yaptığı mali yardımlar devede kulak kalıyor.
İkinci sorun ise demografik sorunlar. İçinde yaşadığımız toplum, uzun süreden beri aynı coğrafyada yaşamaktan kaynaklı güzel bir kültür çeşitliliğine sahipti. Sığınmacıların gelmesi ve bir süre daha kalacaklarının anlaşılması sonrası bu yapıda kötü yönlü değişimler olmaya başladı. Sığınmacıların nüfus artış oranı d dikkate alındığında bu durumun daha da kötüleşeceği, kendi vatanımızda ikinci sınıf vatandaş durumuna düşme riskiyle karşı karşıya kalacağımız öngörülüyor.
***
Terör eyleminin ilgilendiğim ikinci kısmı ise o akşam BTK tarafından bazı sitelere ve iletişim platformlarına yönelik olarak getirilen kısıtlama…
Bununla ilgili olarak biraz hukuk bilgisi aktarmak istiyorum. Anayasa’nın 22. maddesi hükmü şu şekilde:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.”
Bu maddede yer alan istisnalarla ilgili bazı kanuni düzenlemelerimiz var. Konumuzu ilgilendiren düzenlemeler, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi veBu Yayınlar Yoluyla İşlenen SuçlarlaMücadele Edilmesi Hakkında Kanun’da yer alıyor. Bu kanunda çeşitli durumlara yönelik olarak yayın yasağı/erişim yasağı kararının nasıl alınacağı ayrıntılı olarak açıklanmış.
Terör eyleminin gerçekleştiği gün getirilen erişim kısıtlamalarının dayanağının bu yasanın “Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi” başlıklı 8/A maddesi olduğu anlaşılıyor. Maddenin ilk fıkrası şu şekilde;
“(1) Yaşam hakkı ile kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması, millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması sebeplerinden bir veya bir kaçına bağlı olarak hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Cumhurbaşkanlığı veya millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması ile ilgili bakanlıkların talebi üzerine Başkan tarafından internet ortamında yer alan yayınla ilgili olarak içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararı verilebilir. Karar, Başkan tarafından derhâl erişim sağlayıcılara ve ilgili içerik ve yer sağlayıcılara bildirilir. İçerik çıkartılması ve/veya erişimin engellenmesi kararının gereği, derhâl ve en geç kararın bildirilmesi anından itibaren dört saat içinde yerine getirilir.”
Kanuni düzenlemeden de açıkça anlaşılacağı üzere, erişim engeli için ortada bir “yayın” olması gerekiyor. Ortada bir yayın yokken böyle bir kısıtlamanın yasal dayanağı yok! Dayanaksız yasak veya kısıtlama yapılması Anayasa’da ifadesini bulan “hukuk devleti” ilkesine aykırılık oluşturuyor.
“Sehven” olduğuna inanmak istediğimiz bu kısıtlama, yakın bir gelecekte trafoya girmesi muhtemel kedilere rakip olma potansiyeli taşıyor…