Seçim ortamına yaklaşıldıkça üzerinde konuşulan konulardan birisi de sığınmacılar. Partilerden birisinin bu konudaki keskin çıkışı, azımsanamayacak bir oy potansiyeli olduğunu ortaya koydu. Yani, sığınmacılar konusunda toplumsal bir rahatsızlık olduğu apaçık ortada.
Anımsanacağı üzere, Suriye’de başlayan kaos ve ardından başlayan iç savaş nedeniyle kitlesel göç olasılığı ortaya çıkmıştı. Devlet büyüklerimiz bu durum karşısında en fazla 100 bin sığınmacı alabileceklerini; bu sayının “kırmızı çizgi” olduğunu beyan etmişlerdi. Ardından sayı 200 bine çıkarıldı. Sonra da “kırmızı çizgi” unutuldu. Şu an kesin sayı bilinmemekle beraber sayının 4 milyon civarında olduğu ifade ediliyor.
Bunlardan bir kısmına vatandaşlık verildiği bizzat yetkililer tarafından açıklandı. Sığınmacıların doğum oranlarının yüksekliği de dikkate alındığında, yakın bir gelecekte bu konunun ciddi sorunlar ortaya çıkaracağı aşikâr.
İş sahiplerinin bir bölümü konuya ucuz işgücü gözlüğüyle bakarken, bazı yöneticiler “sığınmacılar olmasa ekonomi ayakta duramaz” diyecek kadar pervasız. Özellikle AB Ülkeleri sığınmacı sorunuyla uğraşmamak için ülkemize parasal yardım yapıyorlar. Ancak yapılan yardımın kesin miktarı ve nerelere harcandığı sırlar aleminde yerini almış durumda. Bütün bunların doğal bir sonucu olarak Ülkemiz “beleş göçmen oteli” durumuna düştü…
Sığınmacılardan Batı ülkelerine gidenlere ilişkin uygulama şu şekilde: önce yaşadıkları ülkenin dili ve kültürü öğretiliyor. Bunu ücretsiz kurslarla yapıyor. Topluma uyum sağlayabileceği anlaşıldıktan sonra oturma izni veriliyor. Bizdeki gibi “saldım çayıra mevlam kayıra” gibi değil…
Bir ülkeyi ayakta tutan, ulusal birlikteliği perçinleyen önemli değerlerden birisi de, kültürdür. Suriyeli sığınmacılar (Afganlar ve diğerleri) bu kültürün içine etmiş durumda. Dahası bunların geri gönderilmesi konusunda yönetim kademelerinin iradesini anlamak mümkün değil. Bir gün gönderilecekleri söylenirken ertesi gün tam tersi söylenebiliyor.
Diğer yandan geleceğimizi temsil eden Z kuşağı umutsuzluk içinde yurtdışına çıkma yolları arıyor. Sadece gençler değil; nitelikli işgücü de ekonomik ve hukuki belirsizlik ortamından kaçış için plan yapıyor. İşin asıl ilginç yanı ise kendisini “milliyetçi” olarak ifade edenlerin bu gayri milli gelişmelere ses çıkarmaması…
Sığınmak bir insan hakkıdır. Ama nereye kadar? Sığınmayı gerektiren şartlar düzelene kadar. Bilindiği gibi, Suriye’de iç savaş önemli ölçüde bitti. Artık bu konuda ciddi adımlar atılması gerekiyor. Bunun için Rusya’yı da işin içine katarak Suriye ile konu hakkında müzakere yapılması şart.