Kim ne derse desin ! Parti içerisinde ne kadar “istemezükçü” muhalifleri olsa da Ekrem İmamoğlu, hem CHP tabanında hem de seçmen nezdinde bir “siyasi fenomen” haline gelmiştir. Bu bağlamda İmamoğlu’nun, “sosyolojik bir vaka” olarak “marka”ya dönüştüğünü söylemek yanlış olmaz.

Geçen hafta cumartesi İzmir, Karşıyaka Atatürk Spor Salonu’ndaki örgüt toplantısında gördüm ki İmamoğlu’na, “EKO” diye sesleniyor partililer… Tıpkı bir tarihler merhum Bülent Ecevit’e “Karaoğlan” Deniz Baykal’a  “Yağızoğlan”  ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu “Anadolunun Kemali” yakıştırması yaptığı gibi…  Müthiş  bir heyecan ve müthiş bir coşku…  Uzun yıllardır CHP’de görmediğim bir tabloydu…

CHP örgütünde, statükoya karşı itirazın, bir başkaldırının adı olmuş Ekrem İmamoğlu. Ve bu itirazın fitilini ateşlemiş.  Yılmadan, sinmeden, korkmadan, açıkça ve mertçe… Üstelik, iktidarın, amiyane tabirle “tankla – topla” üzerine gittiği bir süreçte… Hem de isim vermeden AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a meydan okuyarak…

***

Peki ama neden?

Şu bir gerçek ki; Türk toplumunun geleneksel yapısında, mağduriyetin önemli yeri var. Haksız ve hukuksuz bir şekilde “orantısız güç” karşısında ezilene her zaman sahip çıkmıştır. Bu anlamda duygusal bir milletiz ve geçmişte bunun çok örneklerini yaşadık. 

Son örnek; bugün ülkeyi yöneten “tek adam rejimi”nin sahibi Tayyip Erdoğan’dır. Erdoğan da okuduğu bir şiir nedeniyle mağdur edilmiş, hapse atılmıştı. Ve 2002 seçimlerinde bu mağduriyet siyasi bir güç olarak Erdoğan’a dönmüş, bugün bulunduğu makamın yolunu açmıştı.  Bu sürecin nasıl işlediği ya da nasıl “tezgahlandığı”  tartışılsa da gelinen nokta bu gerçeği değiştirmez.

***

22,5 yıllık AKP iktidarlarının ülkeyi getirdiği nokta belli…

Ekonomik kriz bir yana, devletin hemen her alanda çivisi çıkmış. Sanki devlet; halk için değil, halk, devleti yönetenler için var hale geldi. Halkın belini büken  “ekonomideki kriz bir yana” hukuksuzluklar başta olmak üzere, eğitim, sağlık, çalışma dünyası, dış politika gibi hemen her alanda yaşanan yozlaşma ve geri düşüş, Türkiye’yi çağdaş dünyadan uzaklaştırdı. Ve bundan hiç kimse hoşnut değil. Halkta bir bezginlik, bir yılgınlık ve iktidara karşı bir güvensizlik söz konusu…

Çok doğaldır ki bu yapıya toplumsal itiraz kaçınılmaz olacaktır.  Bu itirazı dile getirecek olan da demokrasinin olmazsa olmazı muhalefettir.  Bu yapının en önde gelen siyasi örgütlenmesi ise anamuhalefet partisi CHP’dir.

Detant (Bekle gör-yumuşama) politikalarının artık işe yaramadığı bir süreçte yapılması gereken, toplumsal sorunları çözmeye talip olmak ve kimseyi ötekileştirmeden tüm toplumu sarıp sarmalayacak bir anlayışı hakim kılmaktır. Sistem gereği; CHP’de bu görevi “Cumhurbaşkanı aday adayı olarak” üstlenecek isim ise Ekrem İmamoğlu…

            ***

İmamoğlu, bu bağlamda “demokrasi tarihimizde ilk kez yaşanacak olan cumhurbaşkanı adayının tüm parti üyelerinin katılımıyla belirleneceği” önseçime girecek tek aday. 23 Mart 2025 günü yapılacak önseçim öncesi İmamoğlu, hafta sonları parti örgüt toplantıları yapıyor.

            İzmir’deki toplantı da bunun içindi…

İmamoğlu o toplantıda “Önce Allaha, sonra siz değerli CHP örgütü başta olmak üzere tüm toplumsal muhalefete ve halkımıza güveniyorum”  sözleriyle, bir yandan toplumun kutsalına saygısının, öte yandan partiye ve halka olan güveninin altını özellikle çizdi. Ardından AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenip;  “Seni 5’inci kez sandıkta yenerek evine göndereceğiz!” demesi, özgüveninin yüksekliği ile büyük alkış topladı.

Özetlemek gerekirse Ekrem İmamoğlu; “yeni bir lider” olarak siyasi sahnede yerini alıyor. Ve iktidar üzerine gittikçe daha da güçleneceğe benziyor. Ucunda ister hapishane olsun, ister siyasi yasak !