Şu soruyu kıymetli buluyorum. Edebiyat işe yaramalı mı? Bu bana iki şey düşündürüyor.
- Edebiyat politik mi olmalı?
- Edebiyatın estetik olmak dışında bir amacı olmalı mı?
Bu sorunun kaynağı eski bir klişeye dayanıyor aslında. “Sanat, sanat için midir? Toplum için midir?” Bugün edebiyat her zaman olduğu gibi kendi yolunu arıyor ve yaratıyor. İlk soruya cevap vermek istersek; edebiyat tabiatı gereği politiktir. Edebiyat meselesi olduğu ölçüde kıymetlidir. Estetik bir şekilde bir söz söyleyebildiği ölçüde. Burada mesele çetrefil bir hale gelebilir. Çünkü “nasıl?” sorusu var bir de. Nasıl söylemeli? Edebiyatın sadece anlamlı bir söz söylüyor olması yeterli mi? Toplumcu gerçekçiler, büyülü gerçekçiler… Modernizm, post-modernizm… Hepsi bize başka bir yol gösteriyor. Biçemin kendisi bir şey söylüyor. Bunlar uzun mevzular. Edebiyat meselesini nasıl anlatırsa anlatsın;
- Yaratıcı olmalı
- Bir meselesi olmalı
- Yeni olmalı
Tabii bence. Neden mi? Anlatılacak hikâyelerin sayısı belli. Artık mesele; nasıl anlattığımız. Yine de edebiyatın bir derdi olmalı. İnsanlara sözle, metinle dokunmak bir sorumluluğu da beraberinde getiriyor. Bir meselenin peşinden gitmek, bir anlam üretmek… Baştaki soruya dönüyor gibi oluyoruz. Yani edebiyat bir işe mi yaramalı? Açıkçası bu biraz paradoksal bir nokta çünkü siz edebiyatı sadece estetik bir eser vermek için üretiyor bile olsanız, politik olmaktan kurtulamazsınız. Biliyorsunuz; her şey her zaman politiktir. Öyle olmaya çalışmasanız bile. Durduğunuz yeri yansıtırsınız. Bilinçdışınızı, dünya görüşünüzü… Bilerek veya bilmeyerek. Yazar sayısı kadar yazma yöntemi var. Bir roman yazmak, aslında roman kuramı yazmak demektir. Bir romanın nasıl olması gerektiğini yazarak-yaparak gösterir yazar. Bu yüzden her romancı biraz da kuramcıdır. Tabii bunlar derin ve uzun mevzular.
Edebiyat, bugün belki dizi filmler kadar popüler değil. Belki bu onun yüzyılı değil ama direniyor. Hepsinden önemlisi sinemaya ve dizi filmlere kaynak olmaya devam ediyor ve edecektir. Direkt uyarlamalar beklenenden az olsa bile, edebiyatın sinema ve dizi filmler üzerindeki etkisinin büyüklüğü ortada. Ben her zaman da böyle olacağına inanıyorum çünkü edebiyat anlatmadığıyla, biraz da göstermediği ve söylemediği her şeyle derinlik yaratırken hayal gücümüzü her şeyden daha çok çalıştırıyor. Sadece bu bile daima yaşayacağını gösterebilir. Edebiyat, duyularımızı tetikliyor, zihnimizi açıyor, algımızı genişletiyor ve bizi şaşırtıyor. Aynı zamanda bir sinema sever olsam da, edebiyatın hakkını teslim etmeden yapamıyorum.
Madde 3’e geldik.
Tekrarlayalım. Edebiyat, düz anlamıyla bir işe yaramak zorunda değil ama ortaya biçem olarak “başka türlü bir şey” koymalı. “Anlamlı” olurken, “şaşırtan” bir “şey.”
Bir edebiyat, yolunda olduğu bir gelenek olsa bile “yeninin” peşinden gitmeli. “Yeniyi” aramalı. Bu anlamda kendine edebiyatçı diyenlere çok iş düşüyor. Tabii bence.
Yazan biri olarak söyleyebilirim ki; yeniyi arıyorum. İddialı gelebilir ama yazmaya devam etsek bile, yeniyi bulamıyorsak yayımlamayalım diyorum. Ben bu hatayı yaptım. En azından daha fazla yapmak istemiyorum. Umarım bu sözümün arkasında durabilirim. O zaman şöyle bitireyim; yeniyi aramaya, bulmaya, yaratmaya…