Çilingir sofrası neden iyi gelir insana? Kallavi bir rakı sofrası değil de, özellikle bir iki mezeyle hazırlanan küçük bir sofra. Tek başınaysa insan veya iki üç kişiyse ne tatlıdır çilingir sofraları.
Çeşitlilikten ve lüksten uzak, mütevazı içkili sofralara çilingir deniyor, biliyorsunuz. Bu sofralara neden çilingir dendiğine dair birçok rivayet var. Osmanlı’da padişahın yiyeceği yemeği test eden “çeşnigir”, küçük tadımlık tabaklarda tadarmış yemekleri. “Çeşnigir” zamanla “çilingir” olmuş derler. Birkaç tarihi rivayet daha var ancak benim en sevdiğim açıklama; çilingir kelimesinin bugünkü anlamıyla ilgili. Çilingir sofrasında içenler içtikçe konuşmaya başlar ya, yani kalbin, ağzın kilidi açılır aslında. Bu kilidi de çilingir açar işte.
Çilingirin insana iyi gelmesinin ilk nedeni, sofra üzerinizde bir baskı oluşturmaz. Yani elinizi kolunuzu nereye koyacağınızı, ne yiyeceğinizi şaşırdığınız sofralardan değildir. Çilingir sofralarında baskın öğe muhabbettir. Sofraya katılanlar sofraya adeta ilişir ve -içkinin adabını bilen insanlar olduğunu farz ediyorum katılımcıları- büyük bir saygıyla içerler. Aslında bu, kendilerine ve birbirlerine duydukları saygıdır. Can kulağıyla dinlerler birbirlerini. Sohbet dengelidir. İçini dökenin lafı bitince kadehler ona kaldırılır. Kadeh kaldırınca “Şerefe” demenin anlamı da çilingir sofrasının anlamıyla bağlantılı aslında. Burada konuşulanların bu masada kalacağına dair bir şeref sözüdür bu: Şerefe!
Çilingir sofrası, tek başına içmek için de uygun ve güzeldir. İnsan tek başına kaç meze tüketebilir ki? Bazen sadece leblebi, sadece meyve, sadece fava veya benim en sevdiğim kavun/karpuz ve peynirle ne güzeldir rakılı çilingir sofraları. İnsan gevşedikçe dalar gider. Dünyevi hayatın dertlerinden bir süreliğine olsa uzaklaşır. Bazen de biraz sufilere yaklaşır bana göre. Kararında içer, kuruntu yapmadan kararında düşünür, kararında keyiflenir ve kararında bırakır. Bu denge çilingirde, yalnız da olsak birkaç dost da olsak böyledir.
Çilingir, sadece dudaklarımızın mührünü açmaz, kalbimizin de mührünü açar demiştim. Yani içtikçe insanın kalbinde ne, kim varsa ortaya çıkar. Sevdiğimizi anımsar, düşünür, anlatırız. İçimizde belki yıllarca taşıdığımız bir sır açığa çıkar. Belki hikayemizdeki en derin yara kaşınır, kendini yeniden belli eder. Ağlayabiliriz. Gülebiliriz de. Nihayetinde gündelik hayatın hay huyunda kapalı kutuda tuttuğumuz, yeri olmadığını bildiğimiz bize ait ne varsa kendine yaşam alanı bulur. İnsan olmanın en doğal ihtiyacıdır bu. Özellikle bizimki gibi baskıcı coğrafyalarda anlamını, yerini daha iyi bulur. Çilingir bize iyi gelir.
Çilingir sofraları bizi her şeyden önce yumuşatır, köşelerimiz törpülenir. Köşeli olmak kişinin hem kendine hem çevresine genelde zarar verir. Böyle bakınca çilingir bizi daha medeni bir insan yapar. Daha tatlı bir insan. İçmesini bilen her insan böyledir bence.
Çilingir, bize iyi gelir çünkü bizi toplumsal sınıfımız, statümüz dışında, tüm bunların üzerinde bir yerde birleştirir. Çünkü çilingir sofrasında ruhumuz, asıl benliğimiz kendini gösterir. Biz, biz oluruz.
O yüzden çilingir sofrası kurmayı, çilingir sofralarına iştirak etmeyi ihmal etmeyin. Kendinizle karşılaşmak ve arınmak için. Çilingirden daha müthiş bir keşif ortamı bulamazsınız. Kendinizi keşfetme yolculuğu ise bir insanın başına gelebilecek en iyi şeydir. Kısaca çilingir iyi gelir.