Gezi’de onurlu bir direniş vardı. Taksim meydanında son kalmış olan bir avuç yeşil ağacı savunmak için hepimiz oradaydık. Ne polise taş attık ne de provoke ettik ama direndik, ağaçlar kesilmesin, İstanbulluların ellerinde nadir kalan yeşil alan betona dönüşmesin,
AKM, AVM olmasın diye direndik. Gaz yedik, çadırlarımız yakıldı, yeri geldi hırpalandık. Gezi’de gaz fişeklerinden gözlerini kaybedenler için canımız yandı, hayatlarını kaybedenler için boğazımıza bir yumruk oturdu. Oysa amacımız demokratik haklarımızı kullanmaktı.
Çapulcu olduk, bir avuç marjinal olduk, oysa sadece üniversite öğrencileriydik. Üstelik yarı zamanlı çalışıp hayata tutunmaya çalışan üniversite öğrencileriydik, bazılarımız işinden çıkıp gelen abilerimiz ablalarımız, bazılarımız da bizleri yalnız bırakmaya gönlü elvermeyen annelerimiz babalarımızdı.
'Dolar arttı' dediler, artış birkaç kuruşluk, 'dış mihraklar' dediler ben şahsen hiç görmedim. Birbirine destek olan çevreci kardeşlerimi gördüm, onlarla dayanıştım. Gezi’de Türk gencinin mizah duygusuna güldük, keşke gülerken gözlerimizden yaş gelseydi ama biber gazından da yaşardı gözlerimiz, acıdan mı yoksa gülmekten mi bilemedik. Biz gülerek direndik. Çünkü amacımız gerçekten de ağaçtı. Mesele bir ağaç değil dediler. Mesele bir ağaçtı, hala da öyle. Mesele nerede olursa olsun bir tek ağaç, bir sahipsiz hayvan, çocuğuna harçlık veremeyen anne baba, eşit şartlarda hayata başlayamayan ülkem vatandaşı.
Ben ömrüm boyunca hiç özel okulda eğitim görmedim çünkü bana göre eğitim devletin sağlam kurumlarında her vatandaşına yüksek standartlarda vermesi gereken bir hizmettir.
Anayasa’mızda yer alan sosyal hukuk devleti olmak bunu gerektirir. İzmir’de doğdum ama eğitim hayatım güzel İstanbul’umuzda geçti. Birden fazla ilçede birden fazla okulda eğitim hayatımı tamamladım ve 2005 yılında Kıbrıs’ta Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde tam burslu olarak İngilizce Siyaset Bilimi bölümüne kayıt hakkı kazandım. Şimdi dönüp düşününce ve ‘One Minute’ ( Bir dakika) deyince acaba bizlerin döneminde de üniversite soruları çalınmış mıydı sorusu aklımda.
2008 yılına kadar Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde okuduktan sonra, ülkemin bana verdiği ‘yatay geçiş hakkı’mı kullanarak Bursa Uludağ Üniversitesi’ne geçişimi yaptım. Bilmeyenler olabilir, Doğu Akdeniz Üniversitesi yarı devlet yarı özel olan tek üniversitedir Kıbrıs’ta. Yılda iki geçiş hakkı kullandırılır ve bir kotası vardır. Not ortalamanız uygunsa ve geçmek istediğiniz üniversitede de yer varsa başvurunuzu yapar, hak kazanırsanız da geçersiniz.
Kıbrıs’ta, yavru vatanda yer alan üniversitelerimizin YÖK karşılıkları nedir ya da zamanında nasıldı bunu ifade edecek bilgiye ve yetkiye sahip değilim. Ancak bugünkü tartışmalar gösteriyor ki bir kafa karışıklığı mevcut.
Ben 2010 yılında Uludağ Üniversitesi’nden mezuniyet diplomamı aldım. Bu diploma ile işe girdim, başka eğitimlere katıldım, gururla üniversitemden mezun olduğumu hep söyledim.
Şimdi birisi kalkıp bana da ‘bu diploma geçerli değildir’ der mi diye ben kendi adıma düşünüyorum. Aynı dönemde birlikte geçiş yaptığımız arkadaşlarımız var, gerek Uludağ Üniversitesi’ne gerekse başka üniversitelere. Bu arkadaşlarımdan birisi de İstanbul Üniversitesi’ne geçiş yaptı örneğin.
Ekrem İmamoğlu da birçok yaşıtı ile geçiş yapmış İstanbul Üniversitesi’ne. Bu insanlar çeşitli yerlerde çeşitli mesleklerde hayata atıldılar. Kararlar aldılar, imzalar attılar. İşte içlerinden bir tanesi de ana muhalefet partisi ve Türkiye’nin birinci partisinin Cumhurbaşkanı adayı oldu.
Bugün de diyorlar ki mesele bir diploma değil. Bu ülkede yıllarca üniversite sınavlarının şaibeli olduğu konuşuldu. O sınavlara girenlerin hakları ne olacak? Kazandılar mı kazanmadılar mı? Diplomaları geçerli mi değil mi? Yapmakta oldukları mesleklerde aldıkları kararlar geçerli mi değil mi?
Güzel ülkemde hangi vatandaşa sorarsanız sorun ‘diploma’ kelimesinden korkar hale geldi. Ben de gururla söylüyorum ki bir yatay geçiş öğrencisiydim. Ben de gururla söylüyorum ki not ortalamamı bileğimin hakkı ile aldım ve gerekli tüm şartları sağlayarak Uludağ Üniversitesi’nden mezun oldum.
Ekrem İmamoğlu da bugünlere bileğinin gücü ile gelmiştir. Bükemediğin bileği öpeceksin. Bu eşsiz vatanımızda huzur içinde yaşadığımız günlere kavuşmak dileğiyle hepinizin geçmiş Nevruz Bayramını kutlarım…