Kimiz biz? Neredeyiz? Ne zaman, nasıl yaşıyoruz? Tüm bu soruları cevaplamanın bin bir türlü yolu var.
“Bir ülkede insanların nasıl yaşadığını merak ediyorsanız, nasıl öldüklerine bakın,” diye bir söz vardı.
Sokakta yürürken bıçaklanmak, kaldırımdayken bir arabanın sizi ezmesi, belediyenin açtığı bir çukura düşmek, tecavüze uğramak ve öldürülmek… Bunlar gibi trajik sonları var hayatlarımızın.
Bu durumda biz nasıl hayatlar yaşıyoruz sizce?
Semt pazarlarının çöpünden sebze meyve topluyorsak,
dolmuşa, taksiye verecek paramız yok diye otobüs bekliyorsak, güvenliğinden endişe ettiğimiz çocuğumuzu almak için okul çıkışına gidiyorsak, bir kadın olarak hava kararmadan eve varmanın yollarını arıyorsak,karnımız aç olsa da iki lokma bir şey yemek için eve gitme saatini iple çekiyorsak,
sefil hayatlarımızdan başımızı kaldırıp adalet nerede deme gücünü bulduğumuzda hapse atılıyorsak,
çaresizlik hissi bütün hayatımıza sirayet ettiyse,
hasta filan olmasak da hayatımızın sonuna geldiğimizi filan düşünecek kadar bunalımdaysak,
küçük çocuklarımızın istediği ufacık bir şeyi alamayacağımız için onu parka götürmeye bile çekiniyorsak,
“şükür bugün de ölmedik” diyorsak akşamları,
sık sık uzaklara dalıp gizli gizli ağlıyorsak,
yüzümüze zoraki bir gülümseme bile yerleştiremeyecek durumdaysak,
cinnet geçirmemize ramak kaldıysa; kalp kırıyor ve kırılıyorsak,
geceleri rahat bir uyku uyuyamıyorsak,
çocuklarımızın geleceğinden ve hayatından endişe ediyorsak,
korku içindeysek,
sizce nasıl hayatlar yaşıyoruz biz?
Bizler Türkiyeli insanlarız. 2000’lerin ilk çeyreğinin sonunda Türkiye’de yaşıyoruz.
İnanılmaz ama gerçek. Bitsin bu sefalet. Bitsin bu zulüm.