Onur Ulutaş’ın sorularını yanıtlayan TBMM Anayasa Komisyonu Eski Başkanı, Eski Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır “Demokrasi seviyesini ölçmek anlamına gelen seçimlere duyulan bu güvensizlik; son yıllarda siyasetten ve partisel çıkarlardan beslenen yandaşlar ve yobazlaşma ile birlikte sürekli artıyor” dedi. Yalçınbayır ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna hazırlanan iki lidere de önerilerde bulundu. Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olmasını “Tayyip Bey’in adaylığı bile demokrasi ayıbıdır” sözleriyle eleştiren deneyimli siyasetçi, “İnsanlara ‘Sen teröristin, hainsin’ demek doğru değil. Siyasetçiler için de vatandaşlar için de artık kucaklaşma zamanı. 28 Mayıs seçimi ile birlikte parlamenter sisteme geçiş ve bu ayıpların telafisi için Türkiye’nin eline bir fırsat geçmiştir” dedi.
-Türkiye’de seçim güvenliği yeterli mi? Seçmen kullandığı oyun etkisine, oyların manipüle edilmediğine inanıyor ve sonuçlara güveniyor mu?
Türkiye demokrasi yolunda ilerliyor. Ama ilerlemesi dünyadaki ilerlemenin oldukça gerisinde. Bu Türkiye’ nin diğer alanlardaki standardını da gösteriyor. Bu standart basın özgürlüğüyle, bilgi edinme hakkıyla, düşünceyi açıklama ve yayma, seçme ve seçilme hakkıyla da ilgili. AGİT, yarın öbür gün bunları daha net şekilde açıklayacaktır. Ama görünen o ki halkın doğruyu öğrenmesi, halkın yapılan işlemleri denetlemesi, katılımı Türkiye’de oldukça zayıf. Bunu seçimlerde de görüyoruz. 14 Mayıs seçimleriyle ilgili aşağı yukarı 7 bin 500 sandıkla ilgili çeşitli şikayetler, manipülasyonlar var. Anadolu Ajansı’nın veya diğer bir ajansın verilerine güvenirlik yok. Bu bütün dünyada olan bir şey ama Türkiye bu alanda skalanın oldukça altında. Her alanda olduğu gibi seçim güvenliği alanında da yasalarımız mevcut ama yasaların hukuka uygun olması dürüst insanların ve liyakat sahibi memurların uygulamalarından geçer.
“SON ZAMANLARDA YOZLAŞMA DA ARTTI”
Hak, adalet, eşitlik ve bilgi edinme, bilgiye, belgeye ulaşabilme hakkı… Maalesef bunlar yeterince yok. Ben 1977’den itibaren seçim işlerini de yürüttüm; belediye meclislerinden, parlamentoya kadar seçim alanında çeşitli görevlerde bulundum. Demokrasi seviyesini ölçmek anlamına gelen seçimlerde, bu güvensizlilk son yıllarda sürekli artıyor. Çünkü siyasetten yararlananların sayısı ve siyasetten beklentiler çok fazla. Bu beklentiler kişisel ve partisel çıkarları, yandaşlığı beraberinde getiriyor. Son zamanlarda yozlaşma da arttı. Sadece yolsuzluk, yasaklar değil, bunun temeli yozlaşma.
-14 Mayıs seçimlerinde sizi şaşırtan sonuçlar oldu mu?
Örneğin, depremi iyi yönetemeyen bir iktidarın deprem bölgesinden bu kadar fazla oy almasını anlamak mümkün değil. Ya da öteden beri HDP ve o çizgiden gelenler bu konularda hep eleştirilerde bulunmuşlardır. Bu eleştirilerin üzerine yeterince gidilememiştir. Şimdi HDP seçmeninin yoğunlukta olduğu bir yerde MHP’nin birinci parti çıkmasını nasıl yorumlarsınız?
-14 Mayıs seçimlerinin kazananı ve kaybedeni kimler oldu?
Seçimlerin kazananı demokrasi oldu, kaybedeni de demokrasi oldu. Şu an, o kazandı, bu kazandı demek mümkün değil. Şu anda yasamanın ve aynı zamanda yürütmenin başındaki bakanlar ve yasama meclisi üyeleri seçim döneminde de görevlerinin başındaydı. Bundan adalet gelmez, menfaat gelir.
-14 Mayıs seçimlerinde seçmenin önceliği ne oldu? 28 Mayıs günü düzenlenecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de aynı öncelikler mi geçerli olacak? Adaylar stratejilerinde bir değişikliğe gidecek mi, gitmeli mi?
Seçmene doğruları söylemek, seçmenin memnuniyetini dikkate almadan doğruları söylemek ve yaymak, ısrarlı ve istikrarlı bir şekilde… Yani siyasete, partilerine güveni artırmak. İktidar olmak şart değil. Kazanmayı istiyorsanız bunlardan elde edilecek sonuçları görev bilirsiniz. 14 Mayıs seçimlerinde millet neyi istedi? Güvenmeyi, seçim sonuçlarına güven duymayı istedi. Türkiye’nin bu alanda dünyada yeri çok kötü. Partiler arasında da vatandaş arasında da artık barış gerekiyor. İnsanlara ‘Sen teröristin, hainsin demek doğru değil. Şimdi kucaklaşma zamanı. Bunun için güven vermek gerekir. Partiler maalesef kendi çıkarları doğrultusunda iş yapıyorlarlar.
“KUCAKLAŞMA ZAMANI”
-Parlamentodaki çoğunluğun Millet İttifakı’nda, Cumhurbaşkanlığı’nın Millet İttifakı temsilcisi Kemal Kılıçdaroğlu’nda olduğu yeni bir dönemde Türkiye’de neler yaşanır? Böyle bir tabloda Millet İttifakı’nın hedeflediği parlamenter sisteme geçiş mümkün olur mu?
Bunlar yakınlaşmanın, yaklaşmanın, kucaklaşmanın zaruretini ortaya koyuyor. Kucaklaşmak, birbirinizi anlamak, sözünü dinlemek, o sözden etkilenmek zorundasınız. Kulaklarınızı bunlara kapatırsanız, duymaz, görmezseniz kaos devam eder. Üç kuvvet; yasama, yürütme, yargı… Bunlardan en önemlisi ne yasama ne de yürütmedir. En önemlisi yargıdır, adalettir. Cumhurbaşkanı denetlenecek, yargı da hesap verecektir. Meclis denetleyecek, denetlenecek, hesap verecektir. Bütün görevler emanettir. Emanete riayet mi lazım ihanet mi lazım? Emanetle ihanet birleşmez, adalet birleşir.
“ANAYASAL DEĞİŞİKLİĞİN ZARURETİ ORTAYA ÇIKMIŞTIR”
Böyle bir tabloda parlamenter sisteme geçiş de mümkündür. Tabi bunun için anayasal değişiklik gerekir. Anayasal değişikliğin zarureti de şimdiden ortaya çıkıyor. Bir kere kuvvetlerin ayrı olması gerekiyor. Bütün bunların başında da Cumhurbaşkanı tarafsız olmalı. Partinin ya da herhangi bir grubun emir eri olmamalı. Demokrasinin ve sözünün eri olmalı. Örneğin Kılıçdaroğlu’nun bunları yapabileceğine dair geniş bir kanaat var. Bu kanaatin yeşertilmesi lazım.
“TAYYİP BEY BEN BEN DİYECEKTİR”
Anayasa değişikliği ile ilgili Tayyip Bey bile söylemlerde de bulundu: “Gerekirse değiştirebiliriz” dedi ama o partiye dayalı bir anlayışı söylüyor. O anayasa değişikliği; partiye, husumete dayalı değil, adalete dayalı olursa mümkün olur. Parlamento da bunun yapılması için, Klıçdaroğlu’nun zayıflatılması için bunu isteyebilir. Bunu göreceğiz. Türkiye’de parlamenter sisteme geçiş yapılması lazım. Güçlendirilmiş ya da zayıflatılmış bir parlamento değil; ben yürütmenin, yasamanın kendi anlayışı içinde evrensel hukuka uygun bir zemine doğru ilerleyen bir Türkiye’yi görüyorum. Artık demokrasiyi mutlak suretle etik değerlerle bağdaştırmak gerekiyor. Söz söylemek yetmez, uygulamak gerekir. Ben Sayın Kılıçdaroğlu ile beraber hem program yaptım hem beraber çalıştım. Onun bu konudaki arzusunu biliyorum. Tayyip Bey’in de genel sekreterliğini yaptım. Ancak Tayyip Bey, ‘ben ben’ diyecek, araya girip kendi isteklerini empoze etmeye çalışacaktır. Ama insanın tek başına her şeyi bilmesi mümkün değil.
“TAYYİP BEY’İN ADAYLIĞI BİLE DEMOKRASİ AYIBIDIR”
Bir de bu çıkış bile hukuka uygun değil. Yani siz ikiden fazla Cumhurbaşkanlığı yapacaksınız ayrıca Cumhurbaşkanlığı ile ilgili sizin diplomanız konusunda halkın yeterince bilgisi, tatmini olmayacak. Şüpheler duyulacak… Yok, bu demokrasi ayıbıdır. Bu ayıplarla seçime gidildi, gidiliyor. Bu ayıpların telafisi için Türkiye’nin eline fırsat geçmiştir. Bu telafi şansı kullanılmazsa bizim iç barışımız ve dışarıda komşularımızla ilişkilerimiz de zayıflayacaktır.
“EGE BÖLGESİ DEMOKRATİK BİR ANLAYIŞI YANSITMAKTADIR”
-Diğer bölgelerdeki kadar usulsüzlük haberleri gelmese de Ege Bölgesi’ndeki mevcut seçmen kitlesini ve bu kitlenin demokrasiye bakışını, seçmenin oylarına sahip çıkma adına gösterildiği yaklaşımı nasıl değerlendirirsiniz?
Ege’deki demokrasinin Türkiye’ye yansıması lazım. Orada da olmadı mı, usulsüzlükler? Oldu. Mesela Menemen’de bir sandıkta yaşananlar… Maalesef bunlar insanların oldu yerde olacaktır. Bölgenin tamamını ele alacak olursak, Ege Bölgesi Türkiye’nin öncüsüdür. Doğunun, Güneydoğu’nun, her tarafın öncüsüdür. Demokrat bir bakışı, demokratik bir anlayışı yansıtmaktadır. Bu anlayışın tüm ülkeye yansımasını diliyorum.