Muğla Milas’a bağlı bir köydür İkizköy…
Muhteşem Akbelen ormanlık alanı dibindedir adeta…
Köy sakinlerinin başı dertte…
Buraya,
Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralları’na bağlı bir kömür ocağı sahası kurulmak isteniyor…
Köylüler tam 690 gündür nöbette…
Sloganları;
“Akbelen Ormanını Vermeyeceğiz”
Acımasız bir yıkımla vahşetle karşı karşıyalar…
Bir yandan da hukuksal haklarını kullanıyorlar…
Açtıkları davalar sürüyor, bilirkişi raporları peşpeşe..
Bir lehlerine, bir aleyhlerine…
Bir yandan da ekolojik mücadelerini yükseltiyorlar…
Bu yüzden nöbetleşe direniyor köylüler iş makinalarına karşı… Çadırlarıyla, konteynerleriyle…
Topraklarından, zeytinliklerinden olmak istemiyorlar…
Dinamitler patlatılıyor bölgede…
Akbelen onların yuvası, asırlıklık çamlarla, zeytinlerle kaplı orman onların nefesi…
Suları, yağları, balları buradan…
Bugün o ormandan kuş sesleri geliyorsa,
kirpiler, sincaplar kaplumbağalar keyifle dolaşıyorsa İkizköylüler’in sayesinde…
Doğanın nefesini sesini kısmaya çalışanlara inatla o doğanın nefesini sesini yükseltmeye çalışıyorlar.
xxxx
İkizköylüler’in direnişiyle ilgili gelişmeleri araştırırken, direnişin ön safındaki kadınlardan da görüşlere yer vermek gerektiğini düşündüm yazıda;
Havana Ova ise geçen yıllar içerisinde termik santralin yarattığı hava kirliliği nedeniyle astım hastası olan köylülerden yalnızca bir tanesi.
Bölgede kanserden ölenler bulunduğuna dikkat çeken Ova, “Burada hepimiz kötüyüz.
Hava kirliliği bir biçimde etkiliyor.
Zeytinlerimiz vermiyor.
Hepsi çiçek açtı ama tutmadı.
Hava kirliliğinden tutmadı. Gücümüzün yettiği yere kadar buradayız.
Asla vermeyeceğiz. Ağaçlarımızı kestirmek istemiyoruz.
Sen doğduğun, büyüdüğün yeri verir misin?
Çoğumuz kanser hastası, KOAH hastası olduk. Kanserden ölen var” diye konuştu.
Fatma Aktaş da bölgede var olan toz nedeniyle rahatsızlık duyduklarını ifade etti.
Arazileri ellerinden alınırsa gidecek yerleri olmadığını söyleyen Aktaş, “Bu çamlarımız kesilirse, burayı da alırlarsa biz tozdan duramayız.
Zaten duramıyoruz.
Çık git diyorlar.
Nereye gidelim? Gideceğimiz yeri de söylemiyorlar.
Buraları vermemek için direneceğiz.
Bu dağlarda, çıntar, et mantarı, adaçayı olur. Nelerimiz yok ki.
Envai çeşit otlarımız var. Bizim organik, doğal ürünlerimiz varken biz nasıl gidelim şehir yerinde satın alalım” dedi.
(Gazete Duvar)
xxxx
Şili Şair Pablo Neruda ne güzel yazmıştır “Kuşların Sanatı” şiir kitabında:
“…Ben halkın şairi, bir taşralı, kuşbaz, koşturdum dünyada yaşamı arayarak;
kuş kuş tanıdım toprağı: keşfettim ateşin uçtuğu yeri:
enerji kaybını ve ödüllendirildi benim yansızlığım,
kimseye bir şey ödemediyse de bunun için,
çünkü ruhuma bastım o kanatları ve kıpırtısızlık hiç tutunamadı bende.”
Nobelli Şair, sanki İkizköylüler’in sözcüsü olmuş dizeleriyle…
Dün 5 Haziran’dı…
Yani;
“Dünya Çevre Günü”ydü…
1972’den bu yana çevrenin korunması konusunda dünya çapında farkındalık yaratılması ve eylemde bulunulması amacıyla kutlanan(!)
Selam olsun İkizköylüler’e, selam olsun talana karşı doğanın yılmaz savunucularına…