Çeşme’nin Kanal İstanbul’u olarak adlandırılan Çeşme Turizm Projesi’nin yargı süreci devam ediyor. Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Eski Başkanı Helil İnay Kınay, bilirkişinin olumsuz raporuna rağmen Danıştay’ın ‘hukuka uygun’ bulduğu projenin kamu yararına değerlendirilmesi gerektiğini vurgularken, yargı sürecinin toplumsal dayanışma boyutuna da dikkat çekti. Kınay, tamamıyla doğal sit alanı olan ve Yarımada’nın tek su kaynağını barındıran bölgenin rant uğruna tahrip edilmesinin yaşam alanlarını geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde yok edeceğini de belirtti.
Mücadelesi yıllardır verilen Çeşme Projesi’nin sit alanı olmasına rağmen korunması yerine yapılaşmaya açılmasıyla özelliğini kaybedeceğini söyleyen Kınay, “Proje ‘Çeşme projesi’ adı altında İzmir gündemine geldiğinde biz TMMOB İzmir İl Koordinasyon kurulu olarak raporlar ve çalışmalar hazırlamıştık. Turizm projesi adı altında gelen süreçten önce Çeşme bölgesinde yarımada bölgesinde sit derecelerinin düşürülmesi ile beraber ilk süreç başladı. Bir alanın doğal sit statüsünün değiştirilmesi demek, alanın tahrip edildiği ve dolayısıyla alanın özelliğini yitirdiği anlamına geliyor. Ama burada ̇alanı korumak yerine tam tersine sit statülerini düşürerek alanda yapılaşmanın önünü açmak gibi bir süreçle karşı karşıya kaldık. Bu sit davasına mukabil çeşme projesi karşımıza çıktı. Dolayısıyla Çeşme Yarımadası’nın çok büyük bir bölümünü yapılaşmaya açan turizm, spor, sağlık tesisleri gibi birçok yapıyı içerisine alan bir projeyle beraber yıllardır İzmir’de bunun mücadelesini yürütüyoruz” dedi.
“İLAVE YÜK VE BASKILAR DA KİRLETİCİ ETKİLER OLUŞTURACAK”
Yarımadanın arkeolojik sit, doğal sit alanları, orman, tarım alanları, sulak alanlar, koruma alanları, endemik türler, su kaynakları gibi ekolojik ve biyolojik çeşitliliği ile son derece özel bir bölge olduğunu belirten Kınay, yapılması istenen uygulamaların bölgeye vereceği zararın yanında, yaratacağı farklı ihtiyaçlar ve baskılar ile de kirleneceğini ifade etti.
Kınay, “Yarımada Bölgesi kapsamında yapılan Doğal Sit derecelerinin değiştirilmesi süreçlerinde de koruma kaygısından çok alanın korunması gereken özel değerlerinin tahribatı ve yok olmasına yol açacak yapılaşma ve faaliyetlere izin verecek şekilde sit statülerinin düşürüldüğü gerçeği ile karşı karşıyayız. Bölgede gerçekleştirilen ve geçmişte de davacı olduğumuz doğal sit statülerinin değiştirilmesi kararlarının, yine TMMOB olarak da davacısı olduğumuz Turizm Alanı İlanı Kararı, Çeşme Projesi gibi süreçler ile ilişkisi ve bu ve benzeri projelere yönelik ardışık etki yaratacak izinler ilişkisi Kurumsal yürütülen bir tahribatın da parçası aynı zamanda. Bu noktada yapılan uygulama ile bölgede izin verilen ve önü açılan faaliyet ve yatırımlar, mevcut doğal ve ekolojik yapıyı bozacağı gibi getireceği ilave çevresel yükler ve ihtiyaçlar ile de bölgenin son derece kısıtlı olan kaynaklarına yönelik de ilave baskılar yaratarak kirletici etkiler oluşturacaktır” diye konuştu.
“İZMİR HALKINA YARARI OLMAYAN BİR RANT PROJESİ”
Projenin sadece belli bir kesime hitap ve hizmet ettiğini dile getiren Kınay, “Proje, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından turizmin geliştirilmesi, İzmir’in kalkınması gibi bir proje olarak sunuldu. Ancak içeriğine baktığınızda zaten açılan davalar, yapılan raporlamalarda da ortaya konan gerçekler var. Bu proje yarımada bölgesini tahrip edecek. İzmir’e, halkına ve Ege Bölgesi’ne yararı olmayan bir rant projesi. Belli bir kesime hitap ve hizmet edecek olan ve hizmet edeceği bu sektörde de ekonomisi de sadece belli bir kesime gidecek olan dolayısıyla da kamu kaynaklarının, kamusal alanların, doğal sit alanlarının tahrip edileceği bir proje olduğu açıkça görülüyor. Bununla ilgili bilirkişi raporları var, üniversitelerin raporları, TMMOB’un raporları var. Bütün bunlarla beraber yıllardır devam eden bir mücadele süreci var” ifadelerini kullandı.
“21 YILDIR TAHRİBATIN ÖNÜ AKIL ALMAZ DERECEDE ARTTI”
Ekonomik kalkınma adı altında dayatılan projelerin yaşam alanlarının uzun vadede tahrip ettiğini belirten Helil Kınay, “Sürecin içinde dikkat edilmesi gereken nokta ise Türkiye’deki tüm doğal sit alanlarında çok ciddi bir tahribat var. Özellikle 21 yıldır bu tahribatın önü akıl almaz derecede arttı. Tüm bu değerlendirmelerde ekonomik kalkınma adı altında biz yaşam alanlarımızın ortadan kaldırıldığını görüyoruz. Orman mevzuatındaki değişikliklerle orman alanlarının ortadan kaldırıldığını görüyoruz. Doğal sit alanlarında yapılan düzenlemeler, statü değişiklikleriyle bu alanların korunmadan kullanmaya doğru geçtiğini görüyoruz. Bunlar kısa, orta ve uzun vadede tüm yaşam alanlarımızı ve kalitemizi düşürecek süreçler. Havamız suyumuz toprağımız zaten kirli ve kısıtlı. Son derece kısıtlı olan bu alanlarımızı korumamız gerekiyor. Ekonomi adı altında belli bir kesimin ekonomisine yönelik yapılan bu projeler halktan koparılan kamu yararı olmayan projeler olarak karşımıza çıkıyor. Mahkeme kararlarına rağmen ısrarla bu projelerin yürütülmek istenmesi, aslında hukukun da ne anlamda olduğunu bize gösteriyor” diye konuştu.
“HUKUK ÇOK AĞIR İŞLEDİĞİ İÇİN…”
Hukuki mücadelenin devam edeceğini belirten Helil Kınay, toplumsal mücadelenin önemine de dikkat çekerek sözlerini sürdürdü:
“Hukuki mücadele devam ediyor. Biz ne olursa olsun hukuktan yana bir mücadele yürütme taraftarıyız. Ama asıl olan toplumsal mücadele. İzmir halkı da İzmir’deki meslek odaları ve platformlar bu projeye karşı olduğunu çok net bir şekilde ifade etti. Ülkemizde son yıllardaki yaşam mücadelesi artık hukuk çok ağır ilerlediği için toplumsal mücadelelerle durdurulmaya çalışılıyordu. Dolayısıyla burada da hep birlikte yürütülecek toplumsal mücadele en önemli aşama olarak gözüküyor. Burada da özellikle yerel yönetimler, meslek odaları, o bölgede yaşayan halk ve tüm Türkiye ses yükseltmelidir. Burası tüm Türkiye’ye yönelik bir projedir. Çünkü burada yatırım amaçlı özel sektöre verilen bütün araziler kamu arazileridir. Dolayısıyla ülkemizdeki her bir insana ait bir arazidir. Bizim kamusal haklarımızın özel şirketlere devredildiği, özel şirketlerin de ticarete konu edindiği bir mekanizma bu. Bu mücadele sadece Çeşmelinin mücadelesi değil, tüm Türkiye’nin mücadelesidir. Biz tüm kamusal alanlarda benze sorunlar yaşıyoruz. Sadece şehirlerin adı değişiyor. Çılgın projeler adı altında önümüze getirilen tüm projelerin biraz yaldızlarını kazıdığınızda altında kamu yararı olmayan sadece ranta yönelik projeler olduğu ortaya çıkıyor. Tek çözüm toplumsal mücadeleyi büyütmek”
“GERİ DÖNÜLMEZ OLUMSUZLUKLAR YARATACAK”
“Projenin hayat geçmesi, halk sağlığı açısından geri dönülmez olumsuzluklar yaratacaktır” diyen Kınay, açıklamalarını şu ifadelerle tamamladı:
“Bu kararlar ve sonucunda ortaya çıkacak planlama sürecinin bölgenin doğal ve ekolojik yapısına getireceği çevresel etki ve çevresel yüklerin değerlendirilmesi, bütünsel bir çevresel etki değerlendirmesi yaklaşımı ile karar alma süreçlerinin yönetilmesi, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre yönetiminin en önemli parçasıdır. Alınan kararlar ve sonucunda planlanan faaliyetlerin bölgenin doğal ve ekolojik yapısı, çevresel yük kapasitesi, mevcut ve planlanan çevresel altyapı durumu ile ilişkilendirilmeden, olası etkiler ve alınabilecek önlemler değerlendirilmeden gerçekleştirilecek uygulama kararları ekolojik yapı, çevre ve halk sağlığı açısından geri dönülmez olumsuzluklar yaratmaktadır. Bölge ekolojik ve doğal yapısı itibari ile korunması gereken özel bir alan statüsündedir”