Elektrikteki artış yenilenebilir enerjiye zorunlu bir ilgi oluşturdu

» Özel Haber » Elektrikteki artış yenilenebilir enerjiye zorunlu bir ilgi oluşturdu

Arif Enes DURAK / EGE SAATİ Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca binalara en az yüzde 5 yenilenebilir enerji şartı getiren düzenleme yayımlandı. Düzenlemeye göre; bir parseldeki toplam inşaat alanı 5 bin metrekareden büyük olan tüm binaların kullandığı enerjinin en az yüzde 5’inin güneş enerjisi paneli, rüzgâr enerjisi, ısı pompası gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması […]

Arif Enes DURAK / EGE SAATİ

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca binalara en az yüzde 5 yenilenebilir enerji şartı getiren düzenleme yayımlandı. Düzenlemeye göre; bir parseldeki toplam inşaat alanı 5 bin metrekareden büyük olan tüm binaların kullandığı enerjinin en az yüzde 5’inin güneş enerjisi paneli, rüzgâr enerjisi, ısı pompası gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması zorunlu olacak.

Konu hakkında bilgisine başvurduğumuz Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Tamer, yenilenebilir enerjiye kendiliğinden ve zorunlu bir ilgi oluştuğuna dikkat çekti.

Bakan Sönmez Türkiye’nin toplam yenilenebilir enerji kurulu gücünde dünyada 12’nci, Avrupa’da 5’inci sırada olduğunu söyledi. Bu potansiyel nasıl kullanılmalı? Türkiye yenilenebilir enerjide doğru adımlar atıyor mu? Veya nasıl adımlar atılmalı?

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) olarak uzun yıllardır yerli ve yenilenebilir kaynakların önemine vurgu yaparak, yatırımların artırılması için yenilenebilir kaynakların teşvik edilmesi için çağrıda bulunuyoruz. Başta güneş ve rüzgar olmak üzere yenilenebilir enerji potansiyelimizden yeterli ölçüde faydalandığımız söylenemez. Alandaki temel sorunlardan biri doğal gaz ve kömür başta olmak üzere ithal kaynaklara uzun yıllar boyunca verilen alım ve fiyat garantileridir. Bir diğer ise yerli olan bu kaynakların kullanımı için teknoloji geliştirememizdir. Yatırımlar, ithal teknolojilerin maliyetinin yüksek olması nedeniyle sınırlı kalmıştır. Fosil kaynaklardan elektrik üretiminin maliyetlerinin sürekli artması nedeniyle yenilenebilir enerjiye kendiliğinden, zorunlu bir ilgi oluşmuştur.

“YÜZDE 18,3’Ü GÜNEŞ VE RÜZGARA DAYALI”

Ne yazık ki, kamunun yenilenebilir, temiz enerjiye geçişi öngören bütünlüklü bir politikası söz konusu değildir. Ülkemizin 99 bin MW’ı aşan toplam kurulu gücünün yüzde 18,3’ü güneş ve rüzgara dayalıdır. İstatistiklerde görüldüğü üzere, küçük yatırımcılarından üretici haline gelebildiği lisansız üretim tesislerinde güneş enerjisinin ciddi bir ağırlığı söz konusudur. Binaların çatı ve yüzeylerinden konumlandırılan lisansız güneş santralların için daha yüksek bir büyüme beklentimiz vardır. Ancak halen lisanslı güneş santrallarına uygulanan fiyat garantisi bu üretim tesislerine verilmemektedir. Lisanssız santrallardan sisteme satılan enerji fiyatı, üretici haline gelen tüketicinin enerji alım fiyatı ile sınırlandırılmıştır. Önceleri geri dönüş süresinin uzaması nedeniyle yatırım oranları düşmüş, sonrasında ise elektriğe sürekli zam yapılması nedeniyle, yeniden ilgi artmıştır. Bir anlamda bina çatı ve yüzeylerindeki lisansız üretim tesislerine yönelik yatırımlar zorunluluktan yapılmaktadır. Çatıları uygun fabrika ve sanayi tesislerinin faturalarını düşürmek için güneş yatırımlarına yönelmesi, kurulu güç büyümesinin temel nedenlerinden biridir.

Kurulu Güç Dağlımı (Kasım 2021)
 Lisanlı Kurulu Güç (MW)Lisansız Kurulu Güç (MW)ToplamPayı %
Rüzgar10356731042910,5
Güneş901684577467,8
Toplam91899747599374100
Kaynak: EPDK Elektrik Piyasası Aylık Sektör Raporu Kasım 2021

 

Türkiye üretilen enerjiyi dışarı satabilir mi? Bu kaynaklar nasıl?

Teknik olarak ülkemizde üretilen enerjinin yurtdışına satılması mümkündür. İletim şebekemiz, Avrupa Enterkonnekte Elektrik Ağı’nın (ENTSO-E) bir parçasıdır. Çok düşük oranlarda olsa da halen hemen hemen aynı miktarlarda hem enerji ithalatımız, aynı anda ihracatımız söz konusudur. Üretim maliyetlerimizi düşük olması ve üretim fazlamız olması durumunda, üretilen enerjinin Avrupa piyasasında satılması söz konusu olabilir. Ancak Avrupa’daki gelişmiş tabir edilen ülkeler yenilenebilir enerji kullanımında ülkemizden çok ileri noktalara zaten ulaşmış durumdadır. Avrupa’nın büyük ekonomilerinden biri olan Almanya’da düşük potansiyeline rağmen 2020’de elektrik enerjisinin yüzde 32,5’sini güneş ve rüzgardan üretti. Hem güneş hem de rüzgarda daha yüksek potansiyele sahip olmamıza rağmen, 2020’de ülkemizde bu kaynakların üretimdeki payı yalnızca yüzde 11,8’dir.

“SATMA ŞANSIMIZ OLMAYACAKTIR”

Ar-Ge ve teknoloji geliştirme konusunda da bizden daha ileri olan bu ülkelerinin yatırım maliyetleri de bizden düşük seviyelerde gerçekleşiyor. Üstelik bu ülkeler enerji canavarı olarak kabul edilen demir çelik, çimento gibi üretim alanlarını bizim gibi ülkelere kaydırıyor. Enerji yoğunluğu düşük ancak katma değeri yüksek, üretim alanlarına yoğunlaştıkları için ekonomik büyüme için ülkemiz gibi elektrik tüketiminin sürekli artırmak zorunda da değiller. Gerçekçi olmak gerekirse, bu ülkelerden satın alacağımız teknolojilerle üreteceğimiz enerjiyi onlardan daha ucuza mal etme ve onlara satma şansımız olmayacaktır. Zaten Akkuyu Nükleer Santralı’na verilen alım garantisinin 2023’de devreye girmesiyle, ülkemizdeki toplam üretim maliyetleri yükselecektir.

Elektrik Üretiminin Kaynaklara Göre Dağılımı (2020)
 Üretim (GWh)Payı %
Rüzgar24.680,88,1
Güneş11.242,53,7
Toplam305.330,2100
Kaynak: EPDK Elektrik Piyasası Yıllık Sektör Raporu 2020

 

Son zamanlarda vatandaş gelen elektrik faturalarına isyan ederken Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyeli sayesinde önümüzdeki dönemde kendi elektriğimizi kendimiz üretebilir miyiz? Yenilenebilir enerji kaynakları sayesinde vatandaşın cebi rahatlar mı?

Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nin (EİEİ) gerçekleştirdiği Güneş Atlası çalışmasına göre ülkemizin güneş enerjisinden ekonomik üretim kapasitesi 380 bin GWh düzeyindedir. Bu rakam 2020 yılında ülkemizde üretilen toplam elektrik enerjisinin üstündedir. Güneş enerjisindeki toplam üretimimizin 11 bin GWh düzeyinde kaldığı düşünülürse, potansiyeli kullanma anlamında henüz yolun başında olduğumuzu söylenebilir.

“ZAMLARIN TEMEL NEDENİ ÖZELLEŞTİRME”

Bu potansiyeli mevcut piyasa yapılanmasıyla kullanamayacağımız, yatırım miktarları artsa da toplumsal fayda düzeyinin düşük kalacağı şüphesizdir. Enerji zamlarının temel nedeni 2001 yılından bu yana enerji alanında sürdürülen neo-liberal, özelleştirme ve piyasalaştırma uygulamalarıdır. Elektrik dağıtım bölgelerinin de özelleştirilmesiyle birlikte ne yazık ki, maliyetlerden bağımsız olarak da zam üreten bir sistem oluşmuştur. Özelleştirilen santralların kamulaştırılmasının yanında, kamunun düşük maliyetle üretim yapmak için yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapması gereklidir. Elektrik dağıtım bölgelerinin de kamulaştırılarak, merkezi planlama ilkelerine geri dönülmesiyle elektrik faturalarında gerçek anlamda bir denge oluşacaktır. Tek başına kamulaştırma da çözüm değildir. Kamu yatırımlarından beklenilen verimi ve ucuzluğu sağlamak için yerli ekipman ve teknoloji de geliştirmek zorundayız. Özünde kaynak bakımından dışa bağımlı olmakla, teknoloji bakımından dışa bağımlı olmak arasında bir fark yoktur. Kamunun yeniden üretim, iletim ve dağıtım tekeli oluşturarak, merkezi planlama esaslarına geri döndüğünde, kamu kaynaklarının Ar-Ge’ye ve teknoloji geliştirilmesine aktarılması kolaylaşacaktır. Mevcut durumda faturalar üzerinden finanse edilen enerji yatırımları neredeyse bütünüyle dışa bağımlı, pahalı ekipmanlarla yürütülmektedir.

“İKLİM KRİZİYLE MÜCADELE İÇİN TEMİZ ENERJİLERE GEÇİŞİ PLANLAMALIDIR”

Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, iklim değişikliği ile mücadelede ne kadar önemli bir konumda?

Enerji üretiminin, iklim değişikliğe neden olan sera gazı oluşmasındaki payı çok yüksektir. Yenilenebilir kaynakların kullanımı, yerli, ekonomik olmasının yanında sera gazlarının azaltılması anlamında da önemlidir. Ülkeler, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında yenilenebilir ve temiz enerjilere geçişi planlamalıdır. Geçişi, karbon piyasaları kurarak piyasa işleyişine, işlevsiz ödül mekanizmalarına bırakmak tehlikelidir. Ülkelerin net hedeflerle en kısa zamanda, enerji üretim tesislerini dönüştüren, elektrik şebekelerinin geliştirerek, tüketim noktasında üretim yapılmasını da sağlayan dağıtık, akıllı yapıları hazır hale getirmesi gerekir.