Aliağa, zehir yüklü gemi tehlikesiyle karşı karşıya

» Çevre » Aliağa, zehir yüklü gemi tehlikesiyle karşı karşıya

Libya’da uzun yıllar boyunca kimyasal atık depolamak için kullanıldığı belirtilen Sloug isimli tanker gemisinin İzmir’in Aliağa Limanı’na getirildiği iddialarının gündeme bomba gibi düşmesinin ardından gemi söküm sektörünün neden olduğu çevre sorunlarını bir kez daha akıllarda soru işareti oluşturdu. “GEMİ SÖKÜM İŞLEMİ HEM İŞ SAĞLIĞIYLA İLGİLİ HEM DE KARADA VE DENİZDE ÇEVRE SORUNLARINA NEDEN OLUYOR” Eski […]

Libya’da uzun yıllar boyunca kimyasal atık depolamak için kullanıldığı belirtilen Sloug isimli tanker gemisinin İzmir’in Aliağa Limanı’na getirildiği iddialarının gündeme bomba gibi düşmesinin ardından gemi söküm sektörünün neden olduğu çevre sorunlarını bir kez daha akıllarda soru işareti oluşturdu.

“GEMİ SÖKÜM İŞLEMİ HEM İŞ SAĞLIĞIYLA İLGİLİ HEM DE KARADA VE DENİZDE ÇEVRE SORUNLARINA NEDEN OLUYOR”

Eski İzmir Çevre Mühendisleri Odası Başkanı, çevre yüksek mühendisi Helil İnay Kınay, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bugün kamuoyuna yansıyan haberlerde aslında 30 yıl önce Libya’da denizde bekletilen kimyasal atık depolandığı iddia edilen ve söküm için Libya, Mısır ve belli aşamaları geçtikten sonra Türkiye’ye getirildiği iddia edilen bir haberle karşı karşıya kaldık. Bu değerlendirmeye baktığımız zaman Aliağa’daki gemi söküm tesislerindeki en önemli problemler çevresel büyük bir risk taşıyan özel koşullarda kamusal denetimi çok etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi gereken ve atıkla ilgili işlemleri ve gereklilikleri yüksek maliyetler gerektiren bir sektörde bizim yaşadığımız kötü örneklerle biz aslında ülkemizin atık çöplüğü haline geldiği gerçeğiyle defalarca karşı karşıya kalıyoruz. Bugünkü gemi haberi de bu örneklerden bir tanesi olarak karşımıza çıktı.

Bu değerlendirmelere baktığımız zaman ne yazık ki bugün basına yansıyan haberlerde iddialarda bir ticari alışveriş karşılığında bu haberin kamuoyuna yansıdığını aslında gördük. Dolayısıyla burada şu soru karşımıza çıkıyor. Gemi sökümüyle ilgili süreçler, ulusal ve uluslararası mevzuatlarda tanımlanmıştır. Bunun teknik koşul nasıl yapılması gerektiği ve uluslararası sözleşmelere göre ülkemizin de aslında taraf olduğu Basel Sözleşmesine göre atık ticareti, uluslararası alanda atığın taşınması yasaktır. Bununla ilgili bilgilerin belgelendirmelerin karşılıklı ülkelerle beraber denetimlerin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Ancak ne yazık ki bu aşamaların sözde olduğunu ama eyleme geçildiğinde olmadığını görüyoruz biz. Bu noktada ülkemizin her noktasında Avrupa’da gelişmiş ülkelerde sökümü gerçekleşmeyen tehlikeli özellik taşıyan, ki gemiler bütünüyle bir tehlikeli atıktır aslında. Barındırdığı her bir parçasıyla beraber tamamı atıktır. Dolayısıyla bu atıklar gelişmiş ülkelerde sökülmezken Hindistan gibi, Bangladeş gibi Pakistan gibi ve Türkiye’nin lider olduğu bu ülkeler arasında lider oldu. Aliağa da aslında sökümü gerçekleşiyor. Yani büyük oranda çevre ve halk sağlığı problemiyle karşı karşıyayız.

Ve ne yazık ki bu noktada ilk etapta o sektörde çalışan işçilerden, emekçilerden başlayarak bir problemle karşı karşıyayız. Çünkü ne olduğunu bilmedikleri özel korunma önlemlerine tabii olmadan gerekli önlemler alınmadan yapılan söküm işlemi orada hem iş sağlığıyla ilgili sorunlar yaratıyor hem de karada ve denizde yaratılan kirlilikle beraber Aliağa’nın çevre sorunlarına çok daha büyük etkiler yaparak devam ediyor.”

“BİZ ACILARLA UĞRAŞIRKEN BAŞKA BİR SEKTÖRDE YASA DIŞI İŞLEMLERİN YAPILDIĞI HABERİYLE KARŞI KARŞIYA KALDIK”

Geminin 6 Şubat’ta gerçekleşen ve 11 ilin etkilendiği Kahramanmaraş depremi zamanında getirilmesini de değerlendiren Kınay, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz 6 Şubat tarihinden itibaren bütün enerjimizi, dikkatimizi vereceğimiz tüm çabayı deprem bölgesine ve orada yaşananlara aktardık. Ama noktada bu kamusal boşluk, denetimsizlik bu iyi niyetli çabalarda kötü niyetleri nasıl uygulandığını noktasında bir boşluk getiriyor. Tam da deprem sürecinde bunların yaşandığının iddia edilmesi. Tabii burada kamusal denetim eksikliklerini, o bölgede yaşanan problemleri, bu kadar problemli bir sektörün sadece kamuoyuna yansıyan bu haberlerle duyduğumuz süreçte sökülen gemi sayısını gelen gemileri ve niteliklerini düşündüğümüz zaman aslında tablonun çok daha korkunç olabileceği ihtimalini ortaya çıkarıyor. Tabi bu iddiaların ortaya konması, değerlendirilmesi, ihmallerin ortadan kaldırılması ve sorumlularla ilgili sürecin yürütülmesi kamunun ilgili kurumlarının görevidir. Biz bu noktada bu değerlendirmenin yapılmasını ve kamuoyuna şeffaf bir şekilde paylaşılmasını istiyoruz. Yasal süreçler ilerleyecektir. Ancak geçmişteki örneklere baktığımız zaman aslında Çevre Mühendisleri Odasının ve baronun da davacı olduğu süreçlerde davalar tamamlanıp yürütmeyi durdurma kararı çıktığında gemiler çoktan sökülmüştü. Şu anda da biz bu haberi aldığımızda aslında aralık ayında depremle uğraşırken acılarla uğraşırken başka bir sektörde yasa dışı işlemlerin yapıldığı haberiyle karşı karşıya kaldık.”

“EKONOMİNİN YAŞAMA TERCİH EDİLDİĞİ BİR SÜRECİN KURBANLARI OLUYORUZ”

Kınay, Türkiye’den daha geride kabul edilen ülkelerde sökülemeyen gemilerin Türkiye’de sökülmesinin bu sektörde ülkemizi atık ülke haline getirdiğini belirterek şunları söyledi:

“Mısır’ın, Hindistan’ın bile kabul etmediği noktada aslında bizden daha geride diye kabul ettiğimiz ülkelerin bile kabul etmediği gemilerin de Türkiye’ye geliyor olması aslında sektörde bir atık ülkesi olduğumuz gerçeğini çok daha ağır biçimde karşımıza koyuyor. Bununla ilgili yapılan mücadeleler, İzmir’deki yürütülen mücadelede bir Sao Paulo gemisi mücadelesi değildi. O zaman bunu paylaşmıştık. Ülkemizin atık çöplüğü haline gelmemesiyle ilgili yürütülen bir mücadeleydi. Bir yaşam mücadelesiydi. Tekil örnekler üzerinden mücadeleler aslında bize hep şunu gösteriyor çevre mücadelesi, bir yaşam mücadelesi, bir hak mücadelesi, bir adalet mücadelesi. Dolayısıyla toplumsal mücadelenin tüm bileşenleriyle burada kamunun ilgili idarelerinden sokakta yaşayan vatandaşa kadar kendi yaşam hakkına yaşamı savunmaya adaleti savunmaya ihtiyacı var. Biz de bu noktada İzmir’deki toplumsal mücadeleyi Türkiye’nin herhangi bir köşesindeki ya da dünyanın herhangi bir köşesindeki mücadeleden farklı görmüyoruz. Bu noktada gemi sökümle ilgili mücadelede olması gereken koşullarda bu işlemlerin olması gereken koşullarda olması gerektiği gibi olması gereken maliyetlerle yürütülmesi, daha iyileşmesi için gideceği noktaya kadar devam etmek zorunda. Çünkü bizler mücadeleyi bırakırsak aslında bu kayıt dışılıklarla beraber yaşamımıza da yaşam kaynaklarımıza da çok büyük bir oranda aslında heba edildi. Ekonominin yaşama tercih edildiği bir sürecin kurbanları oluyoruz.”