“Datça’da tatil yapmayı hak etmeyen insanlar var”

» Büyük Manşet » “Datça’da tatil yapmayı hak etmeyen insanlar var”

Türkiye’de yaz turizmi ve tatil denildiğinde akla ilk gelen yerleşimlerden Datça, bugünlerde elektrik kesintileri ve Datçalıların başlattığı “Şezlongsuz Datça” hareketi ile gündemde. Peki, doğası, tarihi, bademi, denizinin berraklığı ve insanın ömrünü uzattığı söylenen havası ile meşhur olan Ege’nin bu küçük kasabasında yaz ayları nasıl geçiyor?

Röportaj: Onur Ulutaş

Kayıtlı 25 bin kişilik nüfusa karşın kısıtlı bütçesiyle, yaz aylarında en az 150 bin kişi için hizmet üreten Datça Belediyesi’nin deneyimli başkanı Abdullah Gürsel Uçar’la Datça’ya dair konuştuk. Birçok kişinin özellikle emekli olduktan sonra yerleşme hayali kurduğu bu şirin kasabada yönetici olmak zor mu? Datça turizmi butik oteller ve küçük işletmelerle devam edecek mi? Çok yıldızlı, her şey dahil turizm sistemine direnen, Türkiye’nin “butik ilçesi”, doğasını korurken turizmini de geliştirebilir mi?

 

Türkiye’de tatil yerleşimlerinin ortak sorunu, İller Bankası ödeneklerini yazın da hizmet ettikleri nüfusa göre değil, sadece sürekli ikamet eden, kayıtlı nüfusa göre almaları. Bu durum Datça’yı, sağlıklı bir yerel yönetimin devamı bakımından nasıl etkiliyor?  

“Yazın en büyük sıkıntımız nüfus artışı. Datça’nın resmi nüfusu 25 bin. Kışın bile 50 bin olan fiili nüfus yazın en az 150 bine ulaşıyor. 25 bin nüfuslu bir ilçenin belediyesi olarak biz, bütün çalışmalarımız ve hizmetimiz için iller bankasından 25 bin kişilik nüfusa göre pay alıyoruz. Bu ödeneklerle 150 bin kişilik nüfusa hizmet vermek kolay değil. Bugüne kadar bu durumdan şikayet edip hizmetlerimizi ertelemedik. Ancak bazı hizmetlerde yetersiz kalıyoruz.

Bu noktada Datça’ya gelen insanların da duyarlı olması gerekiyor. İnsanların Datça’ya gelmesi, burada tatil yapması herkesin en doğal hakkı. Bu hakkı herkes kullanmalı.  Ancak bazen Datça’da tatil yapmayı hak etmeyen vatandaşların Datça’ya gelmesi beni üzüyor. Kim bunlar? Bir defa kesinlikle Datça’ya tatil yapmaya gelen 150 bin kişinin çöpünü toplamamız mümkün değil. Geldikleri gün temiz olan Datça’nın, gittikleri gün de temiz kalması gerekiyor. Mesela marketten 10 kiloluk karpuzu alıyor. Arabasına götürüyor. Bir koya iniyor. Oraya kadar 10 kiloluk karpuzu taşıyor. İçinin 8-9 kilosunu yiyiyor, geriye kalan bir kilo kabuğu geri getirmiyor. Gelirken 10 kiloluk karpuzu getiriyorsun da giderken 1 kiloluk kabuğunu, plastik atığını, cam atığını neden götürmeye üşeniyorsun çöp konteynırımıza kadar? Benim sahilimi, doğamı neden kirletiyorsun? Buraya tatil yapmaya gelmek en doğal hakkın ama çevreyi kirletme hakkını sadece biz değil, daha dünyaya gelmemiş insan bile o hakkı sana vermez.”

“GÖZÜM ÜZERİNİZDE”

“Onlara gözüm üzerinizde diyorum. Bu arkadaşlarımızı duyarlılığa, çevreye saygı duymaya ve sorumluluğa davet ediyorum. Biz onları temiz bir Datça ile buluşturmak için mücadele ediyoruz.”

DATÇA’DA ELEKTRİK KESİNTİSİ SORUNU ÇÖZÜLMEDİ

Datça’da geçtiğimiz haftalarda Yarımada genelini etkileyen elektrik kesintileri yaşandı. Bu sorun neden yaşandı, çözüm sağlandı mı?

“Maalesef bu sorun çözülmedi. Kısım kısım, mahalle mahalle enerji kesintileri devam ediyor. Şirket arıza var algısı yaratıyorlar ama işin gerçeği, altyapı yetersiz. Mevcut altyapı ile sağlanan enerjiyi Datça Yarımadası’nın tamamına dağıtmaya çalışıyorlar. Geçmiş dönemlerde de enerji yetersizliği vardı. Nüfus artışının yanında enerji tüketimini artıran bir toplum olduk. Buna dair de önlem alınmalı.  Evet, enerji tüketimi fazla. Doğru ama sen enerjiyi satmak için bu işi yapıyorsan o zaman gerekli yatırımı yapacaksın. Yeni trafo binaları yapılmalı.”

Özellikle pandemi dönemi sonrası karavan turizmine ilgi arttı ve Türkiye’de de karavan sayısı her geçen gün artıyor. Artan araç sayıları ve karavan alanlarının yetersizliği ise bazı sahillerde sorun haline geldi. Datça’da durum nasıl?

“SAHİLİ KAPLAYAN KARAVAN SAHİPLERİ EMPATİ YAPMALI”

“Karavan turizmi Datça için güzel ama bu araçların sayısı her geçen yıl artıyor. Bu turizm modeli ülkemizde ve tabi Datça’da gezi ve kısa süreli konaklama amacından uzaklaşmış görünüyor. Müdahale etmesek, jandarma ve emniyet birimlerimizle önlem almasak bir noktada 30- 40 tane karavan sahili kaplıyor. Bu durum da oraya denizden faydalanmak için gelen halkın tepkisine neden oluyor. Kardeşim, bu yaşam senin hoşuna gidiyor. Geliyorsun, denizin kenarına ‘villanı’ oturtuyorsun, orada yaşıyorsun ama insanların denize gireceği yer kalmıyor. Orası öncelikli olarak denize girmek, güneşlenmek isteyenlerin yeri, kamunun ortak alanı. Onun için bu arkadaşlarımıza gelemden önce karavanlarınızı koyabileceğiniz kamp alanlarında yer ayırttırın, diyoruz. Onlardan, diğer vatandaşların yaşadığı sorunla ilgili empati yapmalarını istiyoruz. Denize bile geçecek yerim kalmasa ben ne düşünürüm, diye kendilerini sorgulamalarını istiyoruz.”

İŞLETMESİ BELEDİYEYE AİT KARAVAN PARKI PROJESİ

“Ayrıca belediye olarak da Datça’da çevre şehircilik bakanlığına bir proje sunacağız. Çok büyük harcamalar yapmadan onlara makul fiyatlarla hizmet verecek bu alandaki fiyatları da dengeleyecek bir tesis planımız var. Burgaz’da, 14 dönümlük bir alanda kamp karavan işletmesi hizmeti sunmayı planlıyoruz. Çünkü bir bakıma onlar da haklı. ‘Yasak’ demek kolay ama makul yerler de göstermek gerekiyor. Vatandaşa, gelirken bana mı sordun, denilmez.”

Geçtiğimiz günlerde Datça, sahillerin işletmeler tarafından masa ve şezlonglarla kapatılması ve halkın ücretsiz denize girmesinin engellemesine karşı Datçalıların başlattığı eylemlerle gündeme geldi. Bu sahiller kim tarafından kiraya veriliyor. Bu alanlar kamunun ortak alanı değil mi?

“ŞEZLONGSUZ DATÇA HAREKETİNE KARŞIYIM AMA…”

“Ben bu ‘Şezlongsuz Datça’ hareketine karşıyım. Şezlongsuz sahil olmaz. Bu da bir hizmet. Amam ben bu hareketi başlatan arkadaşlarımızın mücadelesini de anlıyorum. Her sahil arkasındaki işletmeye Çevre, şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve valilik kanalıyla Muğla Turizm Çevre Vakfı (MUÇEV) tarafından kiraya verilmiş durumda. O işletme de para kazanma adına, verdiğim kira bedelini çıkaracağım, diye sahili istediği gibi kullanmaya başlıyor. Bir şezlonga 200 TL kira bedeli isteyen işletmeciler var. Bazı yerlerde vatandaşa yürüyecek yer bile kalmıyor. Oysa ki burası kamunun ortak malı. Oysa ki bu sahillerin düzenlemesi ve işletmesini belediyelere verseler bu alanların temizliği ve korunması daha farklı olur. Belediye de düzenli bir şekilde halka makul ücretlerle, makbuz karşılığı hizmet verir. İstemeyenin de havlusunu, hasırını serebileceği bir ortam yaratılır. Eğer ilçemizde durum böyle olsaydı bu arkadaşlarımızda ‘Şezlongsuz bir Datça sloganı’ ile böyle bir mücadeleye girmezdi bence.”

Datça turizmi butik oteller ve küçük işletmelerle devam edecek mi? Çok yıldızlı, her şey dahil turizm sistemine direnen, Türkiye’nin bu “butik ilçesi” doğasını korurken turizmini de geliştirebilir mi?

“DATÇA’NIN BÜYÜK İŞLETMLERE, 5 YILDIZLI OTELLERE İHTİYACI YOK”

“Datça Yarımadası özel koruma bölgesi. Bu bölge korunmalı. Burada nasıl bir turizm yapmamız gerektiğine kendimiz karar vermeliyiz. Doğasını ve doğallığını kaybeden tatil beldelerindeki hataları göz önünde bulundurarak butik işletmelerle yolumuza devam etmeli ve her yeri evlerle doldurmamalıyız.  Datça küçük, güzel ilçe. Bu eşsiz doğayı gelecek nesillere aktarılmalıyız. Burada yıldızlı otellere ihtiyacımız yok.”

Açıkçası ben, Datça’da bu küresel turizm, “tüketen turizm” anlayışına karşı duruş ve Milas’taki Akbelen Ormanı’nda köylüler ve doğa savunucularının doğayı hiçe sayan kapitalizme ve orman kıyımına karşı duruşunu birbirine çok benzetiyorum. Siz de geçtiğimiz günlerde direnişe destek vermek için Akbelen’deydiniz. Bu doğa tahribatı sizin pencerenizden nasıl görünüyor?

 DATÇA’DAN AKBELEN DİRENİŞİNE DESTEK

“Burada fayda ve zarar hesabı, bu işin muhasebesi doğru yapılmalı. Öncelikle Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı’nın zihniyeti değişmeli. Çam ağacına endüstriyel bir ürün olarak bakılmamalı. Ormanda kesim olur, ağaçlar seyreltilir ama bir orman topyekûn yok edilemez. Orada köylüler yaşam alanlarını da koruyor, doğayı da. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek varken orada iki yüz yıllık bir ormanı talan ediyorsun, hesabını yapmadan. 2023 yılında, kömürden elektrik üreten termik santrallerde inat etmek gereksiz. Gerekirse günlerce elektriksiz kalalım ama o ormanlar kesilmesin. Bu iş akıl işi değil. Devlet bu yanlıştan bir an önce dönmeli.”