Bozguncu zihniyete en güzel cevap

» Köşe yazarları » Bozguncu zihniyete en güzel cevap

Geçtiğimiz hafta “dış güçler yüzünden” akaryakıta peş peşe zam yapıldı. Vatandaşın tedbir alması için bu zamlar birkaç saat önceden haber veriliyor. Böylece milli birlik ve beraberliği sağlama yolunda “kitlesel kuyruk dayanışması” pozisyonu alabiliyoruz. Zamlara gerekçe olarak küresel ölçekte ham petrol fiyatlarında artış gösteriliyor. Bu da bizim “dış güçler” hipotezimizin kanıtı! Şimdi birileri çıkıp “geçen hafta […]

Geçtiğimiz hafta “dış güçler yüzünden” akaryakıta peş peşe zam yapıldı. Vatandaşın tedbir alması için bu zamlar birkaç saat önceden haber veriliyor. Böylece milli birlik ve beraberliği sağlama yolunda “kitlesel kuyruk dayanışması” pozisyonu alabiliyoruz.

Zamlara gerekçe olarak küresel ölçekte ham petrol fiyatlarında artış gösteriliyor. Bu da bizim “dış güçler” hipotezimizin kanıtı! Şimdi birileri çıkıp “geçen hafta ham petrol fiyatları düştü, o halde indirim yapılması gerekirdi” diyebilir.

Neymiş efendim; akaryakıta yapılan zam bütün sektörleri etkilermiş; gelir dağılımı bozulurmuş, fiyatlar yükselişe geçermiş. Bırak bunları kardeşim. Porsiyonlarını küçült, arabaya binme; bisiklet sür. Olmadı yürüyüş yap.

Kimi kendini bilmezler bununla da kalmayıp “akaryakıt ile tekel ürünlerinden alınan ÖTV ve KDV’nin vergi gelirlerinin yarısına yaklaştığını” da söyleyebilir. Ne yapalım yaklaştıysa? Bak bakalım Almanya’ya; yaklaşmış mı? Yaklaşamaz. Onlar bu işi bilmiyor.

Eleştiri yapma kisvesine bürünmüş bu zihniyet, bozguncu ve dahi şuursuz olup “itibardan tasarruf olmayacağından” bihaberdir. Bilmezler ki, Batı bizi bu yüzden kıskanıyor. Kıskanmakla da kalmayıp hasetlerinden çatır çatır çatlıyorlar.

Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olduğu bugünlerde, malum zihniyete söylenecek çok söz var. Ama işin ucunda tazminat ödemek de var. Bu sebepten mütevellit bu malum zihniyete en güzel cevabı verdiğini düşündüğüm bir yazıyı paylaşıyorum.

Hemşehrisi olmaktan gurur duyduğum Rıfat Ilgaz’ın “Sosyal Kadınlar Partisi” isimli kitabında “Keçiboynuzu” başlıklı bir yazı yer alıyor. Bu yazıyı malum zihniyete “kapak” olarak aktarıyorum…

‘Eğitim ve öğretim sahasında karşılaştığımız buhranın keçiboynuzu ile önlendiğini, bu sahada yaptığımız hamlelerin, yine keçiboynuzundan aldığımız büyük hızdan ileri geldiğini açıklamak zorundayım.

Yatırım politikalarımızdaki başarıyı, enflasyon vadisinde attığımız dev adımları, dış ticaretteki parlak mevkimizi, ambalaj ve montaj sanayinde kaydettiğimiz ilerlemeleri keçiboynuzunun eğitim ve öğretimdeki önemli yerini belirlemek zaruretindeyim.

Demokraside geçirdiğimiz aşamayı inkâr edenler, bir dirhem şeker için bir çeki odun çiğnemeye katlanamayan bozguncu zihniyetle hareket eden bedbahtlardır. Biz gerekirse, keçiboynuzu değil, Amerikan çikleti bile çiğneyebiliriz.

Elverir ki, çiğnerken yutmuş olmayalım. Çikletle keçiboynuzu arasında dağlar kadar fark olduğunu da hatırlatmak zorundayım. Çünkü çiklet patlak kamyon lastiğinden yapılır, keçiboynuzu ise tabiatın en nadide mahsulüdür.

Yıllardır kürsülerde aynı keçiboynuzlarını gevelediğimiz halde hala gevelemekte ısrar etmemiz, keçiboynuzunun lezzeti hakkında sanırım ki, bir fikir verebilir.

Muhaliflerimizin her şeyin kolayına, hazırına kaçan bir bozguncu alayı olduğunu bilmiyor değiliz. Onları beş yıldızlı otellerde moral kampları kurup keçiboynuzuyla terbiye etmezsek, milletçe sarsılacağımızı niçin saklayalım. Keçiboynuzu insana, sabır, tevekkül ve sağlam bir karakter aşılar. Karakolda bir araba odun yemektense, bir araba keçiboynuzu çiğnemek elbette daha terbiyevidir.

Bir çeki odunda bir dirhem şeker bulunduğuna göre, çocuklarımızı hem manen, hem de maddeten geliştirmiş olmaz mıyız? Yabancılar eğitime sopayı sokadursunlar, biz de keçiboynuzunu sokarak eğitimde yararlı bir keşifte bulunmuş olacağız.

Keçiboynuzundan eğitimde yüzde yüz faydalar sağlayabilmemiz için bir meselenin üzerinde durmamız gerekiyor: Keçiboynuzlarının ıslahı meselesi. Bizim keçiboynuzlarımız, üzülerek söylüyorum, yabanidir. Bu nedenle, keçiboynuzu ormanlarımızı aşılamak zorundayız. İngilizler bu konuda çok ileri gitmişler, yabanilerini aşılayarak yepyeni bir keçiboynuzu nesli ortaya çıkarmışlardır. Oysa, bizim keçiboynuzu ormanlarımız, bütün ormanlarımız gibi, baltanın tehdidi altındadır. Bir bakıma kabahat baltada değil, yine ormanlarımızdadır. Baltanın sapı nerden çıktı? Ormanlardan değil mi?

Keçiboynuzunun diğer özelliklerine gelince:

Keçiboynuzu, yalnız bizim şeker fabrikalarımız gibi bol şeker vermekle kalmaz. Vitamin bakımından da aynı derecede zengindir. Keçiboynuzundaki vitaminler için alfabemizin harfleri yeterli değildir. Arap harflerinden de faydalanmak zorunda kalırız. Keçiboynuzunda eski ve yeni bütün vitaminlerin bulunması, yalnız eğitimde değil, öğretim sahasında da yepyeni ufuklar açmaktadır. Kültürde yapacağımız kalkınmada görülüyor ki, keçiboynuzunun yeri hiç de ihmal edilecek kadar önemsiz değildir.

Keçiboynuzu kelime yapısı bakımından da incelenirse, onun eğitimdeki gerçek değeri ayan beyan ortaya çıkar. Keçiboynuzu, keçi ve boynuz kelimelerinden meydana gelen bileşik bir kelimedir. Keçi, bizde inatçılığın canlı bir ifadesi, boynuz ise, kadın saygısının ve kadına karşı müsamahanın bir sembolüdür.

Şu halde keçiboynuzu, inatçılıktan hoşgörüye geçişin pedagojik bir sonucudur. Keçilerimizin ıslahı ile boynuzlarımızın gelişmesi konusunda Amerikalı uzmanlar getirtilerek genişlemesine ve derinlemesine incelemeler yaptırılmış, boynuzlarımızın ıslahı ile keçi neslinin geliştirilmesinin mümkün olabileceği sonucuna varılmıştır.

Şu gerçeği kim inkar edebilir: Boynuzsuz keçi, keçisiz boynuz olamaz!”