Haber: Ece Azak
İzmir Barosu Başkanı Av. Sefa Yılmaz, 14 Mayıs’ta yapılacak olan Türkiye Cumhuriyeti 13. Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi öncesi Ege Saati mikrofonlarına seçim ve sandık güvenliği ve deprem bölgesinde seçim güvenliğine ilişkin özel açıklamalarda bulundu. Türkiye, sandık başına gitmeye hazırlanırken, seçimlerin baştan sona yürütülmesinden sorumlu olan bir tek kurumun Yüksek Seçim Kurulu olduğunu ifade eden Başkan Yılmaz, İçişleri Bakanlığı’nın GAMER vasıtasıyla bu konuda il, ilçe, sandık, sandık sayısı, seçmenlerle ilgili talebinin açıkça seçim kanununa ve YSK’nın görevleri ile ilgili düzenlemeye çok net bir şekilde aykırı olduğunu söyledi. Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK), İçişleri Bakanlığının seçim sandıklarında görevli polis ve jandarmadan alınacak sonuçların dosya halinde Güvenlik ve Acil Durumlar Koordinasyon Merkezi Başkanlığı (GAMER) sayfasına kaydedilmesi kararını yasaklamasına rağmen bakanlık ısrarını sürdürmesini eleştiren Başkan Yılmaz, “Tam bir hukuksuzluktur. Bu hukuksuzlukları daha önce görmedik mi? Gördük. Bu bir benzeriydi. Ancak YSK iki gün önce bu konuda bir karar verdi. Bu taleplerin karşılanamayacağı, talebin reddine ilişkin de bir karar gerçekleştirdi. Doğru bir karardır çünkü seçimlerin yürütülmesi seçim güvenliğinin, sandık güvenliğinin sağlanması, seçmen iradesinin sandığa yansıması ve sonuçları ile ilgili YSK görevlidir. Yargı kararlarına taşınmayan tek kurum kararı Yüksek Seçim Kurulu’nun kararıdır. O nedenle buna ilişkin yeni bir hukuki bir başvurunun olup olmadığı ya da bu başvurunun nereye yapılacağı yönünde bir şeyin tartışmaya bile açılması hukuken doğru değildir, gerekli de değildir” dedi.
“KRİZ MERKEZİ OLUŞTURDUK”
Demokratik toplumlarda, seçim güvenliğinin, seçmenin iradesinin sandığa yansımasının veya seçim ortamının korunarak sonuçların doğru olmasının sağlanması açısından iktidarın önemli görevleri üstlenmesi gerektiğine dikkat çeken Başkan Yılmaz, “Avukatlık Kanunu bize bu yetkiyi veriyor” diyerek, seçim çalışmalarını şu sözlerle değerlendirdi: “İzmir’de oy kullanılacak tüm okullara bir avukat görevlendirmesi yapıyoruz. Ayrıca talep edildiğinde hareketli yani mobil hizmet verebilecek olan yüze yakın avukat arkadaşımız var. İzmir Barosu’nda bir ‘Kriz Merkezi’ oluşturduk. Bizler oyumuzu kullandıktan sonra burada olacağız. Barolar Birliği ve diğer barolar ile iletişim halinde olacağız. Bu seçimin gerçekten demokratik anlamda gerçekleşebilmesi hukuksuzlukların yaşanmadığı bir seçim olması adına bizler üzerimize düşeni yapacağız.”
DEPREM BÖLGESİNDE DE ÇALIŞMALAR TAMAMLANDI
6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremin ardından 11 ili kapsayan bölgede seçim güvenliğine ilişkin yapılan çalışmalardan da bahseden Başkan Yılmaz, baro başkanları olarak zaman zaman toplantılar gerçekleştirdiklerini söyleyerek, “Birbirimizle olan ilişkimiz son derece sıkı. Özellikle depremden etkilenen 11 il ve en çok etkilenen 5 ilde baro başkanları ile görüştüğümüzde iki konuda yardımcı olabileceğimizi ilettik. Onlarda bu konuda son derece olumlu yaklaştılar. Birincisi deprem hukukuna ilişkin, çok spesifik bir alan. Bu hususta bölgede yaşayan avukat arkadaşlarım, depreme ilişkin hukuki sonuçları (ceza hukuku, medeni hukuk, idare hukuku) ile ilgili alanları daha bilinçli bir şekilde bilmeleri ve bu bilgileri davalara yansıtabilmeleri için deprem hukukuna ilişkin geçmişten gelen komisyonumuzun bölgeye gerek online gerekse farklı biçimlerde eğitim çalışmaları vermesini konuştuk. Bunları yapıyoruz” dedi.
Bir diğer çalışmanın ise seçim hukukuna ilişkin olduğunu ifade eden Başkan Yılmaz, “Sandık güvenliği, seçim güvenliği ile ilgili çalışmaları da o bölgedeki arkadaşlara online olarak hizmet verdik. Sanıyorum geçen hafta itibarıyla sonuçlandı. O bölgelerde avukatlar yine baronun yapmış olduğu görevlendirmeler ile seçim güvenliği ile ilgili edindikleri bilgileri yansıtacaklar” diye konuştu.
“HUKUK HER ALANDA…”
21 yıldır hayallerin öldürülmeye çalışıldığı, ekonomik, sosyal yaşam ve hukuk anlamında her şeyin öldürülmeye çalışıldığı bir sürecin yaşandığına dikkat çeken Başkan Yılmaz, bir iktidar değişikliği olduğu takdirde hukuk ve ekonomi alanında iyileşmelerin yaşanacağının altını çizerek, şu ifadelere yer verdi: “Elbette biz niye sürekli hukukun üstünlüğünden, hukukçulara, barolara, barolar birliğine yapılan baskılardan bahsediyoruz. Hukuksuzlukların alıp başını gittiğini söylüyoruz. Yargının tarafsız ve bağımsız olmadığını söylüyoruz çünkü bağımsız olmayan bir yargının tarafsızlığından bahsedemezsiniz ki. Hukuk hayatın her alanında var. Elinizi uzattığınız her alanda hukuk var ve siyasal iktidar hukuku adeta bir sopa halinde insanların tepesinde, sırtında bir caydırıcı, korkutucu, hesap sorucu, cezalandırıcı bir araç olarak kullandı. Yıllardır hukuk üzerinden bu ülke dizayn edildi, edilmeye de devam ediyor. Hazırlanan bir kanunun başka kanunlardaki yansımalarını bile bilmiyorlar. Eskiden kanun hazırlanırken, kurumlardan, barolardan, akademisyenlerden, sahada olanlardan birtakım görüşler alınıyordu. Şimdi iki dudak arasında kanun hazırlanıyor ve yapılan işlerin yansımasının ne olacağı hiç düşünülmüyor.”
“İNANIYORUM Kİ; YARIN DAHA GÜZEL OLACAK”
Başkan Yılmaz, hukuk ve ekonominin birbirlerini tamamlamalarının esas olduğunu ifade ettiği açıklamasında, hukukta ve ekonomide ‘güven’ unsurunun önemine değinerek, sözlerini şöyle noktaladı:
“Ekonomide de önemli olan güven unsuru. Hukukta ne kadar güven ve hukukun üstünlüğü ile ilgili insanların bakışı, duruşu ne kadar önemli ise ekonomide de öyledir. Eğer hukuken yapılan şeylerin doğru olduğuna inanan bir yurttaştan bahsediyorsak işte o hukuk güvenliği ekonomik anlamda da bir güven unsurunu ortaya koyacaktır. Yatırımlar yapılmıyor, yabancı sermaye gelmiyor diyorlar. Neden? Türkiye’de hukuk güvenliği yok. Eğer siz birtakım yatırımları KDV’leri oluşturabilmek istiyorsanız, o güvenliği oluşturmanız lazım. Onun için hukukun tarafsız ve bağımsız olması lazım. Adil olması lazım. Ülkenin tüm alanlarındaki temel hak ve özgürlükleri koruyan süreci başlatmamız gerekiyor. O süreç başlayacak mıdır? Tabii ki başlayacak. O süreci başlatmak için mücadele ediyoruz. O yüzden hayatın her alanında rahatlama olacak. Herkes için olacak bu. Bu sadece Millet İttifakı’na oy verenler için olmayacak. Aslında Cumhur İttifakı’na oy veren yurttaşların o kaygıları da mutlaka ortadan kalkacak. Herkes barış içerisinde herkes özgürce yaşama, özgürce düşünebilme ve ifade edebilme hakkına sahip olacağı bir Türkiye olsun düşüncesi mevcut. Önemli olanda bu. Ötekileştirmeden, şimdiye kadar yapılanı yapmadan, yurttaşı ayrıştırmadan, herkese eşit mesafede olan bir iktidar olmalı. Aslında hukuk bugün herkese gerekiyor. İşte onu hayata geçirmenin mücadelesini veriyoruz. İnanıyorum ki; yarın daha güzel olacak. 15 Mayıs’ta yeniden çiçekler açacak. Bir şey değişecek, her şey değişecek.”