Haber: Simge Arıcan
Kahramanmaraş depremlerinden sonra hem bölgedeki çalışmaları hem de Bozkurt ilçesinde yapılan afete hazırlık faaliyetlerinden bahseden Bozkurt Belediye Başkanı Birsen Çelik, dirençli kentler yaratmanın asli görevleri olduğunu söyledi.
İzmir İktisat Kongresi’nden de bahseden Başkan Birsen Çelik, “Dirençli kentten anladığımız dayanıklı kent. Başımızdan çok büyük bir deprem faciası geçince yaşadığımız alanların ne kadar sağlam olması ve ve o alandan sağ çıkabilmemizin ne kadar öenmli olduğuyla ilgili herkes düşüncelerini ifade etmesi gerekiyordu. Yerel yönetici olarak bizim asli görevimiz yaşadığımız kenti sağlıklı huzurlu mutlu yapmaksa tabi ki güvenli de yapmak. O nedenle dirençli kentleri afete dayanıklı kentler olarak düşünebiliriz. Bu afet sadece deprem değil, sadece kentsel dönüşüm de değil ekolojik, sosyolojik, kültürel yönden ve en önemlisi mimari yönden dayanıklı kentler yaratmak. Kongrede de bunlar konuşuldu. Biz buraya gelinceye kadar çeşitli atölyeler ve masalar bunlarla ilgili durum tespitini yapmıştı. Biz bu tesptitin sonucunda bilgilendik. Bu bilgiler çevrevesinde de herkes kendi bölgesinde yaptıklarını da anlatarak bir bilgi harmanlaması gerçekleşti. Pek çok belediye başkanımız ordaki deneyimlerimizi, sağlıklı kentleşmeyle ilgili neler yapılırsa böyle afetlerde en az zararla nasıl hayatta kalacağımızla ilgili sonuç bildirgelerinde bulunduk” dedi.
“BOZKURT’A İKİ TANE YERALTI İSTASYONU KURDUK”
Bozkurt’ta yapılan dirençli kent çalışmalarından bahseden Başkan Çelik, “Biz depreme alışkın bir ilçeyiz. 6 Ağustos 2019’da 6 şiddetinde bir depreme maruz kaldık. Depremin merkez üssü Bozkurt’un Armutalan mahallesiydi. 600’e yakın binamız yerle bir olmuştu. Sevindirici tek durum hiç ölümüzün sayısının olmamasıydı. Sadece yaralılarımız vardı. Biz bu depremi bir milat kabul ettik Bozkurt olarak bundan nasıl yararlanabileceğimizi bulmalıydık. Kolları sıvadık. 30 Ağustos’a kadar yaptığım bir çalışmada deprem sonra imar çalışmaları nasıl olmalı diye bir arayışa girdim. Eskişehir Teknik Üniversitesi’nde sevgili Muammer Bey’in böyle bir çalışması olduğunu öğrendim. Ona ulaştığımda bana “Kusura bakmayın çok heyecanlandım, beni bu konuda hiç belediye başkanı aramadı. Bodrum’da tatildeyim ama her şeyimi bırakıp geliyorum” dedi. Ertesi gün üniversiteden asistanları ve doktora tezi yapan arkadaşlarıyla beraber geldi. Bir iki ay hocalarımızla çalıştık. O veriler ışığında yapı stoğumuzu belirledik. Daha sonra yer altı hareketliliğiyle ilgili jeolojik etütlerimize başladık. Rasathaneyle paralel çalışarak yer altındaki sismik hareketliliği ölçüp istasyonlar kuran bir dernek olan DOHAT ile iletişime geçtik. Bozkurt’a yer altı hareketlerini inceleyen iki tane istasyon kurduk. Bilim ve ilimin olmadığı bir yerde geleceği inşa etmenin imkanı yoktur. Bunları yaptıktan sonra yapılarını güçlendirmek isteyenlerle ilgili belediye meclis kararlarını çıkarttık. Bu depremden sonra yeni bir karar daha çıkarttık. O da yeni binalarda taşıyıcı sistem tasarımında deprem etkilerinin karşılanması amacıyla uygun nitelikte betonarme perdelerinin kullanılması mecbur hale getirilmesi oldu. Bunun da çok büyük bir maliyet gerektirmediğini öğrendik. Bu maliyetin en azından ruhsatlandırma kısmında vatandaşın mağdur olmaması için belediye olarak tolere etmeye karar verdik” diye konuştu.
“DEPREMDEN, YANGINDAN, SELDEN KORKULMAZ”
Afet anı için yapılan hazırlıkları anlatan Başkan Çelik, geçmişte yaşanan depremden ders aldıklarını da vurguladı. Başkan Çelik, “Bir kalkınma ajansına “Afete hazır olmalıydık. Bozkurt afete hazır” projesini sunduk ve kazandık. 20 mahallemizde bir tane afet konteynerimiz olsun istedik. Afet sadece deprem düşünülmesin. 9-10 tane orman köyüm var ve her an yanabiliriz. Bu orman köyündeki yangınları da önceden bertaraf etmemiz gerekiyordu. Sağlık müdürlüğünden ilk yardım, AKUT’tan AFAD’tan itfaiyeden enkazdan yangından nasıl insan çıkarılır eğitimlerini sertifikalarıyla aldık. Konteynerlarımızı hazırladık. Içinde çadırlarımız, jeneratörümüz, powerbank, uyku tulumlarımız, yanmayan eldivenler, iç çamaşırlarına kadar her şeyimiz var. Deprem olunca konteynerımızın tamamını oraya sevk ettik. Tekrar yapılır problem değil ama gerçekten afete hazır olmak gerekiyor. Depremden, yangından, selde korkulmaz. Önlem almanız lazım. Siyasetçilerin mutlaka öngörü sahibi olması lazım ve başına gelen her afetten ders alması lazım. ben 2019 Bozkurt depreminden ders alan bir yöneticiyim ve hazırlıklıyız. Dilerim başımıza gelmez ama tedbirlerimizi aldık” ifadelerini kullandı.
“DEPREMZEDELER TEKRAR GERİ DÖNME ÜMİDİ TAŞIYOR”
Deprem bölgesinde yaptıkları çalışmalara değinen Başkan Çelik, bölgee gönderilen yardımlardan da bahsetti. Başkan Çelik, “Ben eczacıyım. Orada çok fazla eczacı arkadaşımızın eczaneleri yıkıldı, hastaneler yıkıldı ve ilaç yokluğuna girildi. Denizli eczacılar odası ve türk eczacılar birliği koordinesiyle sahra eczaneleri kurulması gerekiyordu. Kızılay’dan çadır satın aldık, sahra eczaneleri kuruldu. Denizliden bir tır ilaç götürdük. Türk eczacılar birliği ve ona bağlı olarak bütün meslektaşlarım çok özverili çalıştı. Sahra eczanelerimiz hala açık ve bedelsiz ilaç vermekte ve nöbet usülü çalışılıyor. Bir tır da afet konteynerının içindeki malzemelerden gitti. Tekstil memleketi olarak bir sürü tekstil ürünü götürdük. Yiyecek, su vs pekçok şey götürdük. Içler acısıydı. Denizli’de yoğun bir şekilde depremzede vatandaşımız var. İlçemizde de 200’e yakın depremzedeyi konuşlandırdık. Hayatlarını yerleştirdiğimiz evlerde sürdürüyorlar ama çoğu tekrar geri dönme ümidi taşıyor. Çünkü insanın hatırasını, memleketini bırakması yıkıntı bile olsa çok zordur. Orada hepsinin annesinin babasının mezarları var” dedi.
“YAŞANMIŞLIĞIN VE FAKİRLİĞİN VERDİĞİ YÜZ İFADELERİNİ UNUTAMIYORUM”
Deprem bölgesinde şahit olduklarından çok etkilendiğini söyleyen Başkan Birsen Çelik, sözlerini şöyle noktaladı:
“Hataya ilk gittiğimizde çok yoğun soğuk vardı. İş makinaları çalışmak için emir bekliyordu. Insanlar elinizi tutuyor ‘Allah aşkına şurayı kazalım’ diyor ve elleriyle kazıyordu. Çok insanlık dramına şahit olduk. Geçen ayın sonunda Türkiye’deki 40 belediye başkanı organize olduk. Her birimiz gidilmeyen, duyulmayan bir yere ulaşalım. O beni daha çok etkiledi. Depremin ütünden yaklaşık bir aya yakın bir zaman geçmiş, Yaylakonak’a hiç giden olmamış çünkü çok sarp bir yolu var ve depremde yukarıdan inen kayalar yolu kapamış. Konteyner istenmişti oraya gönderdik ancak giden tırların geçme imkanı yoktu. Sadece off road araçlarıyla gidebildik. Oralardaki insanları deprem gelmeden önce yoksulluk öldürmüş. Soğuğun, yaşanmışlığın ve fakirliğin verdiği yüz ifadelerini unutamıyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysak ben Bozkurt’tan sorumlu olduğum kadar Nurhak’tan da, Nurdağı’ndan da Yaylakonak’tan da Şambayat’tan da sorumluyum”