80li yıllarda Almanya’ya tıp eğitimi almak için gittim. Hür Berlin Tıp fakültesinden mezun olduktan sonra Berlin’de dahiliye, acil tıp (ambulans hekimliği), dahiliye yoğun bakım ve kardiyoloji dallarında uzmanlıklarımı aldım. Bu süre içerisinde Berlin’in en büyük eğitim ve araştırma hastanelerinde hekimlik yaptım. Bu süreç içerisinde acil servis sistemi ve yoğun bakımdaki işleyişin nasıl olduğunu birinci dereceden gördüm.
2000 yılından sonra bazı ailevi durumlardan dolayı akademik kariyerimi sonlandırıp kendime ait olan dahiliye ve kardiyoloji merkezini açarak tıpta birinci basamak olarak kabul edilen bu dallarda uzman aile hekimi olarak mesleğime devam ettim. 2020lerde çoğunlukla Türkiye’de yaşamak isteğimle ailemle birlikte sık sık Türkiye’ye gelip buradaki
sağlık sistemini incelemeye fırsat buldum.
2023 yılı sonunda diğer üç doktor arkadaşımla birlikte İzmir Karşıyaka Bostanlı’da 4 daldan oluşan (Kardiyoloji-dahiliye, genel cerrah, dermatolog, diyetisyen) muayenehanemi açtım.
Bu sistem Almanya’da oldukça yaygındır.
Bu durum özellikle son günlerde haber olan yeni doğan bebek skandalı dolayısıyla bilgi amaçlı bu yazıyı kaleme almayı düşündüm. Berlin’i nüfus itibariyle kıyasladığınızda İzmir’e benzemektedir. Bana göre Türkiye ile Almanya arasındaki en önemli farklardan bir tanesi, özellikle birinci basamak diye saydığımız muayenehaneler ve aile hekimliği
sistemidir. Almanya’da muayenehanelerin çok büyük bir bölümü toplumun çokluğuna bakarak SGK dediğimiz devlet sigortasına bağlı olarak çalışır.
Aile hekimleri devletten aldığı parayı devletin belirlediği 3 ayda bir paket olarak öder. Berlin’de her hekimin ortalama hasta sayısı 900-2000 arası değişir.
Ödenekler ise sadece hasta 3 ayda doktora gelmişse ödenir. Aile hekimleri temel muayeneleri, aşıları yaptıktan sonra gerekli gördüklerinde hemen hemen her daldaki uzmanlara gönderir. Uzman hekimler ev
hekimlerinden gelen hastaları muayene ettikten sonra yapılanı ve yapılması gerekeni detaylı bir yazılı raporla aile hekimine bildirir. Böylece hasta kendini daha güvende hisseder. Bunu 2 ayrı örnekle açıklayacak olursam; aile hekimi tespit ettiği yüksek tansiyonu sebebini ve tedavisini daha profesyonel yapabilmek için kardiyoloğa
yönlendirir. Kardiyolog tüm tetkikleri yaptıktan sonra gerekli olan ilaçları ve devamındaki gerekli olan tetkikleri hastaya anlatır ve ev hekimine bildirir. Şayet hasta kardiyolog tarafından acil şekilde bir hastaneye yollanırsa hastanede yapılanların tümü yine ev hekimine bir rapor olarak gönderilir. Böylece hastanın tüm bilgileri aksamaksızın ev
doktorunda depolanır.
Aile hekimi tüm bu bilgileri en az 10 yıl boyunca saklamak zorundadır. Aynı klinik içinde çalıştığım bir jinekolog arkadaşımın anlatımlarına dayanarak 2. Bir örnekleme yapmak isterim. Kendi ev doktoruna başvuran bir hamile kadın yine temel muayeneler yapıldıktan sonra çok büyük bir ihtimalle hamilelik sürecinde kendisini takip edecek bir kadın doğum uzmanına gönderilir.
Kadın doğum uzmanı arkadaş hamilelik boyunca bu hamile kadını takip eder ve gerekirse bu esnada
oluşabilecek sorunları diğer uzman doktorlarla beraber takip eder. Doğum yaklaştıkça da hamile kadın doğumu yapmak istediği kliniği, kendisini takip eden doktoru ile belirler.
Hatta bazı durumlarda hamilelik sürecini takip beraber yöneten kadın doğum uzmanı doğumu da yapar. Böylelikle kadın doğum uzmanı hem hamile kadının hem de doğan bebeğin bütün sorunlara hâkim olur. Şayet doğuma katılmayan doktora annenin ve bebeğin bütün genel durumu yazılı bir rapor ile takip eden kadın doğum uzmanına gönderilir. Herhangi bir sorun durumunda ise hamile kadını takip eden doktora tüm bilgiler verilir.
Bu örneklerden yola çıkarak tersine beyin göçü yapan bir doktor olarak ülkemizde de özellikle birinci basamak dediğimiz muayenehanesi olan doktorlara bazı şartları yerine getirdiklerinde onlara SGK bağlantısı verilebilir bu da acillerde çok büyük bir rahatlama sağlamış olur.
Muayenehanelere SGK bağlantısı verilmesi toplumun özellikle maddi durumları düşük olanlara fayda sağlayıp ve kronik hastaların tedavi ve takibini kolaylaştırıyor