Peki yarın ne olacak?

» Köşe yazarları » Peki yarın ne olacak?

6 Şubat… Saat 4.17… 10 koca ilde yer yerinden oynadı. Henüz sayısını bilmediğimiz insanlar öldü. Kimi dondurucu soğukta, molozların arasında kaderleriyle baş başa kaldı. Birkaç saat sonra hava aydınlandı. Devletin hemen hemen tüm kurumlarının teyakkuza geçtiği açıklandı. Belediyeler, STK’lar, AFAD, valilikler yardım kampanyası başlattı. 6 Şubat… Saat 18.13… Hava yeniden karardı. Başta Kahramanmaraş olmak üzere […]

6 Şubat… Saat 4.17… 10 koca ilde yer yerinden oynadı. Henüz sayısını bilmediğimiz insanlar öldü. Kimi dondurucu soğukta, molozların arasında kaderleriyle baş başa kaldı.

Birkaç saat sonra hava aydınlandı. Devletin hemen hemen tüm kurumlarının teyakkuza geçtiği açıklandı. Belediyeler, STK’lar, AFAD, valilikler yardım kampanyası başlattı.

6 Şubat… Saat 18.13… Hava yeniden karardı. Başta Kahramanmaraş olmak üzere 10 ilde büyük hasara yol açan depremin üzerinden yaklaşık 14 saat geçti.

Televizyon kanalları gün boyu canlı yayınlar yaptı. Deprem bilimciler yine hatırlandı. Bölgeye binlerce arama kurtarma personeli sevk edildi. Birçok insan kurtarıldı. Ancak kimse kurtarılanların haber alınamayan insanlara oranı hakkında bir açıklama yapmadı.

Gün içinde battaniye fiyatları, çimento hisseleri tavan yaptı. Deprem bölgesinde, sarsıntıdan zarar gören büyük marketlerin önünde ellerinde paketi açılmamış televizyonlarla insanların görüntüleri yayıldı.

Saat 11.00… Gece yarısına az bir süre kaldı. Depremden etkilenmeyen yerlerde herkes evlerine çekildi. Kimi sıcacık evinde otururken insanlığından utandı belki. Kimi sosyal medyaya yansıyan çaresizlik görüntülerini izledi. Halen il ve ilçe merkezlerinde dahi enkaz altındaki insanlara ulaşılmadığını anlatan paylaşımlara dalıp gitti. Peki köylere, kasabalara ne oldu… Oradaki insanlar ne yaptı? Bilmiyoruz.

Peki yarın ne olacak? Hava yine aydınlanacak. Televizyonlar yeniden açılacak. Bilim adamları yine konuşacak. Siyasiler peşlerindeki basın ordusuyla savaş alanına dönmüş cadde ve sokaklarda yıkılan binaların arasında biraz utangaç, biraz mağrur bir ifade ile salınacak. Kalanlara yanınızdayız, diyecek ve sonra hiç yutkunmadan gidenlere rahmet dilenecek. Güçlü devletin güçlü siyasetçileri hakimiyet ve kararlılık mesajları verip bu son olacak diyecekler. Kimse “1999 yılında devlet insanımızın yanında yoktu da şimdi var mı?” diye soramayacak.

Muhalefet de orada olacak. Eller sıkılacak, sırtlar sıvazlanacak. Tepki almamak için zarifçe hükümet suçlanırken “Gün birlikte olma, dayanışma günü” denilecek. Ki tüm bunlar kan donduran soğukta saatlerdir hareketsiz ve çaresiz tonlarca yükün altında bedenler ezilirken olacak.

Daha sonra ne mi olacak? Günler geçecek. Kayıp yakınları bir umutla bir çift göz, bir sıcak nefes için enkaz altında kalan bedenlerin nöbetini tutacak. Haftalar geçecek. Yıkıntılar bir daha hatırlanmamacasına son kırıntısına kadar temizlenecek. Birbiri üzerine dört duvarlar, kibrit kutularına sığdırılan hayatlar için yeniden ve yine aynı müteahhitlerce -ve yine aynı para kazanma hırsıyla- üst üste konulacak.

Sevaplar, günahlar, suçlular, sorumlular yine unutulacak. Ve yine bir bahar sabahı seçme şansı elimizdeymiş gibi sandıklar kurulacak. Yaşamanın tesadüflere bağlı olduğu ülkemin hayatta kalabilmiş hafızası zayıf ama “yalnız ve güzel” insanları yine bir seçim yapacak. Kırılıp, dökülen; yıkılıp yitirilen ne varsa yaşama dair, unutulacak. Ölümü inşa eden müteahhitlere teslim etiğimiz hayatlarımız gibi geleceğimiz de teslim alınacak bir sonraki seçime ve hayatta kalırsak bir sonraki depreme kadar…