Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Türkiye’nin yakın tarihinde derin yaralar açan 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin yıldönümü nedeniyle bir basın açıklaması yayınladı. Açıklamada, güvenli kentleşmeler için denetimin, bilimin ve mühendisliğin yol göstericiliğinde yapılması gerektiğine işaret edildi. Açıklamada şu görüşlere yer verildi:
“17 Ağustos 1999 saat 03:02’de merkezi Kocaeli-Gölcük olan 7.4 büyüklüğünde gerçekleşen çok büyük can ve mal kaybına neden olan deprem bizler için bir milat olmuştur. Resmi raporlara göre 17480 ölüm ve 43953 yaralanma olmuştur. Resmi olmayan bilgilere göre bu sayılar çok daha büyüktür. Maddi kayıp ise 30 milyar doların üzerindedir. Depremden sağ kurtulanlara ise ömür boyu unutamayacakları bir acı bırakmıştır.
Bu deprem; gerek büyüklük, gerek şiddet, gerekse sebep olduğu can ve mal kaybı ile son yüzyılın en büyük bir doğa olayı ve Türkiye`nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir.
Deprem sonrası bu kadar çok can ve mal kaybının olması ve yaşanan büyük acıların temel nedeni; kaçak yapılaşma, plansız kentleşme, yer seçiminde alınan yanlış kararlar, mühendislik hizmetlerine yeterince önem verilmeden, zemin özellikleri dikkate alınmadan yapılan konutlar, sanayi tesisleri ve ulaşım alt yapılarıdır. Bir doğa olayı olan depremler geçmişte olduğu gibi gelecekte de olacaktır. Depremin olmasına engel olmak mümkün değildir. Ancak bu acıların bir daha yaşanmaması ve depremlerin doğal afete dönüşmemesi için tedbirler almak mümkündür. Depremden korunmanın en önemli parametresi, zeminin fiziksel ve elastik özelliklerinin iyi bilinmesidir. Zemin özelliklerini belirlemek ve buna göre yapılaşmaya gitmek gerekmektedir.
Deprem zararlarının en aza indirilmesinde, uygun yerleşim alanlarının belirlenmesi ve zemine uygun bina yapımı kadar, mevcut yapı stokunun, depreme karşı dayanıklılık kontrolünün yapılarak, yapının durumuna göre güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden yapılması önem arz etmektedir. Riskli binaların taranıp tespit edilmesinde, yapıya hasar vermeden binanın dayanıklılığını inceleyen Jeofizik Mühendisliği yöntemlerinden yararlanılmalıdır. Jeofizik Mühendisleri; elektronik cihazlar kullanarak yapıya hiçbir zarar vermeden yapı görüntülerini çıkarmakta ve bu görüntüleri yorumlayarak yapı hakkında destekleyici bilgiler vermektedir.
Ülkemizde depreme karşı mücadelede çözüm yöntemlerinin başında yapı stoğumuzu tespit ederek yerinde dönüşümü hedefleyen, insanları yaşadığı yerden başka yerlere göndererek değil o bölgede kültürleşmiş sosyoekonomi donatılarını bozmadan doğru bir şekilde kentsel dönüşüm süreci gelmektedir. Mevcut yapı stokunun depreme karşı dayanıklılık kontrolünün yapılarak, yapının durumuna göre güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden yapılması önem arz etmektedir. Jeofizik Mühendisleri; elektronik cihazlar kullanarak yapıya hiçbir zarar vermeden yapı görüntülerini çıkarmakta ve bu görüntüleri yorumlayarak yapı hakkında bilgi vermektedir. Son İzmir depreminde yıkılan binaları inceleyen, konusunda uzman inşaat ve geoteknik mühendislerinin ifade ettiği tek şey binaların rezonansa girdiği için yıkılmasıdır. Bundan dolayıdır ki, yeni yerleşim yerlerinde yapılaşmanın ve kat sayısını, sadece jeofizik mühendislerinin mikrotremor cihazı ile elde ettiği, zemin hakim titreşim periyoduna sadık kalarak yapılması gerekmektedir. Bu yöntem ile mevcut binaların da rezonansa girip girmeyeceği tespit edilerek riskli olup olmadıkları konusunda bilgi veren bir başka yöntemdir. Bundan dolayıdır ki riskli binaları tespit etmede İnşaat mühendislerine ciddi katkı verdiğinden Jeofizik Mühendisliği yöntemlerinden yararlanılmalıdır.
Jeofizik-Jeolojik zemin etüt raporlarının standartlara uygun yapılmasının sağlanması, raporların kontrolü ve gerekli durumlarda yerinde denetimi için, merkezi ve yerel idarelerde Jeofizik Mühendisi istihdamı zorunlu olmalıdır. Son depremde de görüldüğü üzere mevcut bina olmadan önce, denetimlerin ne kadar önemli olduğu görülmüştür. Ancak İzmir’de bulunan 30 ilçeye bakıldığında 20 belediyede jeofizik mühendisi istihdamı olmadığından dolayı denetimsiz geçen zemin etüt raporuna göre tasarlanan binanın, ileride meydana gelecek bir depremde zarar görmemesi mümkün değildir. İleride daha üzücü deneyimler yaşanmaması için en kısa zamanda İzmir’de bu eksikliğin giderilmesi gerekmektedir.
Jeofizik mühendisliği mesleğinin yaşamda vermiş olduğu tüm destekler ve faydalar göz önüne alındığında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yapı İşleri Müdürlüğü tarafından 2019 yılında yürürlüğe giren Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatında Jeofizik Mühendisliği yöntemlerinin belli başlı standardı yer almadığı için birçok belediyede jeofizik çalışmalar olmadan zemin etütleri onaylanarak ruhsat verilmektedir. Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğin 57. Maddesinde ruhsata tabi statik projeye esas yapılan zemin etüt raporlarında 3 meslek disiplinin (jeoloji, jeofizik, inşaat) hangi parametreleri bulacakları, ne gibi çalışmaları yapacaklarını belirtip sonunda “3 meslek disiplinin ortaklaşa imzaladıkları rapordur” denilmektedir. İleride can ve mal kayıplarının bir daha yaşanmaması için bu eksikliğin bir an önce tamamlanıp Jeofizik Mühendisliği yöntemleri olmadan asla bir ruhsat verilmemelidir. Ayrıca 6306 sayılı Afet Bölgelerinde Yapılacak Alanlar Hakkındaki Yönetmeliğin Riskli Yapı Tespiti çalışmalarında hasarsız, hassas, ekonomik ve kısa sürede çözüm üreten Jeofizik Yöntemleri de yönetmeliğe dahil etmeleri ülke yararına katkı koyacak bir çalışma olacağını düşünmekteyiz.
Toplum olarak yaşanan depremleri unutuyor ve bir daha yaşanmayacakmış gibi yaşamlarımızı sürdürüyoruz. Ancak doğa depremlerle, heyelan, taşkın ve sellerle sürekli kendini hatırlatmaya devam ediyor. Türkiye bir deprem ülkesidir ve depremler kaçınılmaz gerçeğimizdir. Daha önce yaşadığımız acıları yaşamamak için gerekli önlemler alınmalıdır. Sağlıklı ve güvenli kentleşmeler için denetim, bilimin ve mühendisliğin yol göstericiliğinde olmalıdır.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak, 17 Ağustos 1999 depreminin haftası vesilesiyle geçmişte yaşanılan depremleri unutmayacağız, unutturmayacağız. Yaşam hakkı, temel ve vazgeçilmez bir insan hakkıdır. Halkımızın daha iyi yerleşim alanlarında ve daha güvenli yapılarda yaşama hakkını hep savunacağız. Yaşadığımız depremlerde yaşamını yitiren vatandaşlarımızı saygıyla anıyoruz.”