Araştırmacı Yazar Mehmet Ergün’ün deyişiyle “Türkçemizin büyük ustası, devrimci şiirimizin yüzakı”dır Enver Gökçe.
Ali Ekber Ataş’ın derlediği kitapta (Doğumunun 100. Yılında Enver Gökçe’ye Armağan)
Enver Gökçe’nin şiiri şöyle anlatılır: “Yüksek ruhludur. Memleket kokusunu, özgürlük hissini duyumsatması bu çoğalan özelliğiyle sağlar.”
Eleştirmenlere göre;
“Gerçekten de 1940 Kuşağının çok az yazıp yayınlama olanağı bulabilmiş bu kendine özgü ozanı, tüm şiirlerini yalın halk diline, türkü söyleyişine dayandırmıştır.(…) Yüzyıllardan süzülerek gelen türkülerdeki gibi kullanışındaki titizlik ve ustalık yatmaktadır. Geleneksel değerlerden yararlanarak, güncel olanı verirken evrensel değerlere açılmaya çalışmıştır.”
**
1951 Tevkifatı’nda gözaltına alındığı Sansaryan Han’da ağır işkenceler görmüştür. Toplam yedi yıl hapis yatmıştır, iki yıl da sürgünde yaşamıştır.
“Kimseye eyvallahı olmayan şair” diye de tanımlar onu arkadaşları.
Çektiği onca eziyete, yaşadığı acılara karşın yaşamı boyunca hiç eğilip bükülmemiş bir kişiliktir.
Bakınız; “Hastir Lan” şiiri…
“Ben gider oldum
kardaşlar.
Ve de
kız kardaşlar,
Ben gider oldum,
Gayri
Haram bana
Bu toprak damlar
Bu ağaçlar,
Bu taşlar bana.
Apat dediğin
Şişirilmiş oto lastiği
Ve bir kaç
Tahtadan ibaret
Bir saldır.
Suda yüzer.
Oğul, uşak, bir de karım
Kurt bana
Hastir çeker
Kuş bana
Yılan bana
Hastir çeker
Çiyan bana
Lan kardaş
Bu nasıl yara
Kanar her yerimden.
Döğülmüşüm
Söğülmüşüm
Koğulmuş.
Siktir çekilmişim yani
Kendi öz yurdumda.
Bir meri keklik gibi
Çeker giderim”
**
Madımak Katliamında kaybettiğimiz edebiyatçı ve eleştirmen Asım Bezirci’nin Enver Gökçe ile ilgili bir
yazısında şu ifadeleri
kullanmıştır;
“Gökçe’nin şiirleri eskimez. Birkaç nedeni vardır.
O, topluma, yaşadığı
ülkenin gerçeklerine geleceğin gözüyle,
devrimci bir görüşle
bakmış, çevresinde olup bitenlerin en özlü olanını, en temel olanını yakalayıp koymuştur şiirine. Ulusalla evrenseli, yerelle ulusalı birleştirmeyi başarması da bir başka nedendir eserlerinin eskimemesini sağlayan!”
Şair Nihat Behram da ne güzel anlatır şu yazısıyla Gökçe’yi;
“Öfkenin bir rengi varsa, Enver Gökçe’nin şiiri o renktedir. Zalime karşı duyulan kinin, haksızlığa karşı isyanın, mazluma karşı duyulan sorumluluğun, halka olan bağlılığın bir rengi varsa, Gökçe, şiirinin ışığını o renkten almıştır. Şiirinin tüm sözcükleri, tıpkı, gün gün acılar içinden süzülmüş yaşamı gibi, tek tek yaşam içinden süzülmüştür. Doğumdan ölüme dek, bir yanı doğulan yerde, bir yanı yeryüzünde bir yanı
acılarda, bir yanı
başkaldırılarda olmanın bir rengi varsa, Gökçe’nin
yaşamı da, şiirleri de, gün gün, sözcük sözcük o renktedir.
Acı işlidir. Kurşun dişlidir.
Yaralıdır.
Öfkelidir.
Hem kendi köyünce
ilgili, hem yeryüzünce bilgilidir. Bedeli canla ödenmiş şiirlerdir…”
**
19 Kasım 1981’de, yani bugün
Enver Gökçe, “acısı bin misline katlanmış yüreğiyle,
yalnızlık içinde”, sessizce ayrılmıştı aramızdan.
Onu çok sevdiğim
şiiri “Görüş Günü”nden dizelerle anıyorum;
“Bugün görüş günümüz
Dost kardeş bir arada
Telden tele
Mendil salla el salla
Merhaba ! “