Atatürk ve silah arkadaşlarının verdiği kurtuluş mücadelesini yok sayan bazı aklıevveller aslında biliyorlar ki, Atatürk ve silah arkadaşları Türkiye parçalanmış ve sınırları neredeyse yalnızca İç Anadolu ile çizilecekti. Bir tarafı İtalyanlar bir tarafı İngilizler bir tarafı Fransızlar bir tarafı Yunan kapıyordu. Ülkenin bölünmez bir bütün olduğunu ve sınırlarının değişmesinin söz konusu olmadığını düşünen Atatürk ve silah arkadaşları Kurtuluş Savaşı’nı başlattı.
1919’da Samsun’a çıktı. Sivas ve Erzurum kongrelerini yaptı. Bu çalışmaları yaparken yanlarında daha doğrusu Atatürk’le omuz omuza olan gerçek dini liderler; Sütçü İmam, Diyap Efendi ve daha niceleri vardı.
Günümüzde halen ‘Lozan 2023’te bitiyor!’ diyen cahiller var. Okuma kültürü olmayınca söylenen lafa inana insanlar maalesef var. Haydi halk okumuyor bilmiyor diyelim, kendisine entelektüel diyebileceğimiz sanatçılar bile ‘2023’te Lozan bitiyor’ diyor.
‘Biraz daha bekleyelim göreceğiz’ diyor. Bir televizyon programında şarkıcı Serdar Ortaç ‘2023’ü bekleyelim az kaldı Lozan bitiyor’ diyebiliyor bu cahilliğin hangi boyutlarda olduğunu gösteriyor aslında.
Ya da bilerek ve isteyerek Atatürk ve silah arkadaşlarının Kurtuluş Savaşı’nı her fırsatta eleştiren Kadir adındaki Atatürk ve Kurtuluş Savaşı düşmanı olan bu adam ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ diyor.
Yine günümüzden bir örnek AKP eski Milletvekili ve eski TBMM başkanı ne buyurmuş ‘ne demek 9 Eylül İzmir’in kurtuluşu veya diğer illerde yapılan kurtuluş günlerini’ diyor ve Atatürk ve silah arkadaşlarının verdiği kurtuluş mücadelesini yok sayıyor.
Yunan işgal kuvvetleri saat 8.40’da karaya çıktı, Metropolit tarafından takdis edildi. Şehirdeki tecavüz ve yağmanın bir türlü sonu gelmiyor.
TBMM başkanlığı yapan bu kişi aslında Kurtuluş Savaşı verildiğini ve Yunanın denize döküldüğünü çok iyi biliyor olduğunu düşünüyorum fakat nedense böyle bir açıklama yapıyor bende kendisine Ümit Işık ile cevap vermek istedim,
Bakın Işık İzmir’in ilk kurşunu ve Hasan Tahsin için neler yazıyor; ‘Azaldı mermileri her gün vurulmadan önce Hasan Tahsin’in’
Ve 15 Mayıs sabaha emperyalizmin İzmir’i işgali Yunan Ordusu’nun 12 bin askeri karaya çıkarmasıyla başlatıldı. Yunan birliklerinin içinde her biri bin 200 kişiden oluşan, İngiliz, Fransız, Amerikan birlikleri de vardı. Hasan Tahsin saate baktı, ilk kurşunu attı atacaktı.
Bir Yunan alayı ellerinde bayraklarla Rumlarla Konak’a doğru gelmişlerdi.
Amaçları valilik makamına girmek ve İzmir’i teslim aldıklarını simgelemek için Hükümet Konağı’na Yunan bayrağını çekmekti. Bugün özgürce yaşayabiliyorsak, Anadolu’da, Trakya’da Misakı Milli Sınırlarımız üzerinde şanlı bayrağımız dalgalanıyorsa; bunu 100 yıl önce canları pahasına ülkemizi işgal eden emperyalistere karşı savaşan atalarımıza ve ninelerimize borçluyuz. Hem zaten Türk’ün Türkten’ten başka dostu yoktur, olamaz, olmayacaktır. UNESCO tarafından 100. Doğum Yıldönümü’nde 1981 yılında “Ulusal Mücadele ve Çağdaşlaşma Lideri” olarak tüm dünyaya ilan ettiği dünya lideri Atatürk’ün önünde saygıyla eğiliyorum. UNESCO’nun bu uygulaması, dünyada ilk ve tektir. Ülkemizde maalesef halen Atatürk düşmanları var. Aslında yazılacak çok şey var Kurtuluş Savaşı’nı yok sayanlar hakkında onların amaçları belli. Son olarak Atatürk’ün ‘Gençliğe Hitabesi’yle yazımı bitirmek isterim; Atatürk bunları yıllar önce görmüş ve söylemiş.
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!