Anneannem hassas, şefkatli, sakin ve çalışkan bir kadındı. Eşi; dedem otuzlarında ölmüş. Anneannem evin babası olmuş, en büyük çocuk olarak annem de evin annesi. Dört kadın dayanışma ile sıcacık bir yuva kurmuşlar kendilerine. Zorlu geçmiş ancak huzurluymuş hayatları. Anneannem profesyonel aşçıydı. Yeniasır Gazetesi’nde çalışıyordu. Beni de bir defasında yanında götürmüştü. İlkokula bile gitmiyordum. “Ben de gazeteci olacağım.” demiştim. Anneannem de “Zengin çocukları gazeteci olur, hem gecesi gündüzü yoktur onların. Haberin olsun.” demişti. Şaşırmış ve düşüncelere dalmıştım tabii.
Anneannem Sivas, Gürün doğumluydu. Okumayı İzmir’de, kendi kızlarının okulunda veliler için verilen okuma yazma derslerinde öğrenmiş. Ben çocukken de gözlüklerini takıp yüksek sesle gazete okuduğunu hatırlıyorum. Annem çalıştığı için kardeşimle beni anneannem büyüttü diyebilirim. Anneannem bizi yaptığı her işe, özellikle de mutfak işlerine dahil ederdi. Mesela mantıyı beraber açar, o küçük üçgenleri mutlaka kardeşimle beraber kapatırdık. Sarımsak ezip yoğurda karıştırmak benim işimdi. Sosu yapmak anneannemin.
Anneannem sevgisiyle iyileştiren bir kadındı. Bir de mümindi. Tabii ondan öğrendiğim dualarla büyüdüğüm için ilkokul yıllarında ben de mümin sayılırdım. En azından yatmadan önce birlikte dua ederdik. Beni “merhametlim benim” diye severdi. Anneannemin inancındaki en baskın öğe sevgiydi. Tanrı sevgisi ve canlılara duyulan sevgi. Bizi öylesine büyük bir sevgiyle büyüttü ki, kendi yolumuzu ararken önümüze bu gönül gözü açıklığı ışık tuttu diyebilirim.
Bahsettiğim gibi anneannem usta bir aşçıydı. Yemek yemeyi de yapmayı da çok severdi. Elinin lezzeti hâlâ ailecek damağımızdadır. Bize de el vermiştir. Birçok yörenin yemeklerini bilir ve iyi yapardı. İçli köfteyi, analı kızlıyı, elbette mantıyı, bir yandan İzmir’de yaşadığı için Ege ve Akdeniz mutfağının yemeklerini de nefis yapardı. Patatesle yoğurduğu hamurla açtığı bir çöreği vardı ki, lezzetini anlatmak zor.
Anneannem musikiyi ama en çok Zeki Müren’i severdi. Sakinliği, tefekküre dalmayı ve bizimle ilgilenmeyi… Dedemi erken kaybettiği için ömrü boyunca onu andı ve ona olan sevgisini hiç yitirmedi. Ne zaman ondan laf açılsa gözleri dolardı. “Çok erken gitti, şimdi keşke yaşasaydı…” der dururdu.
Okumayı öğrendiğim yıllarda anneanneme kitap okurdum. Bu, ikimizin de çok keyif aldığı bir alışkanlık olmuştu. İlkokul boyunca hatta sonrasında da ne zaman bir roman okuyacak olsam, anneanneme de okumuşumdur. Dikkatle dinler, arada sorular sorar, merakını belli ederdi. Okur yazarlığımda anneanneme sesli okuduğum kitapların rolü yadsınamaz.
Anneannemle hayat bir peri masalı gibi değil mi? Çünkü onun adı Perihan’dı.*
Anneannemi sık sık anıyor ve çok seviyorum. Üzerimdeki hakkı büyüktür.
İyi yaşadı, iyi ki benim anneannem oldu. Devr-i daim olsun.