Görmeden Özlediğim Yerler

» Köşe yazarları » Görmeden Özlediğim Yerler

Iraz Şensöz yazdı…

 

Bulunduğum, yaşadığım, gezip gördüğüm, kişisel tarihimde iz bırakmış bazı yerleri çok özlediğimi fark ettim. Eskişehir, Mardin, Diyarbakır, Gürün (Sivas), Cunda, Bozcaada, Assos. Mardin hariç hepsini sonbahar aylarında gördüm.

Mardin’e iki defa gittim. Biri kıştı ve karlıydı, biri sonbahardı. Bu abbaralı, barışçıl kenti ve Mezopotamya manzarasını gerçekten özledim. Diyarbakır’da Sülüklü Han’da içtiğim çayın tadı hâlâ zihnimdedir. Gürün’de taze ceviz kırıp yedim, Gökpınar’ın kenarında koşturan keçilerle bakıştım. Cunda’nın mis gibi rüzgârına karşı fesleğen şurubu içtim. Eskişehir’de beş yıl yaşadım. Assos’a iki ve Bozcaada’ya bir defa gittim ama ikisinde de kalbimi bıraktım.

Gürün’ün doğasını, ağaçlardan sarkıp Tohma Çayı’na karışan meyvelerini, Gökpınar’ı çocukluğum boyunca anneannemden dinledim. Yaklaşık on dört yıl önce Sivas’a gitme fırsatım oldu. Anneannemin anlattıklarını, yaşadığı evi, Gürün’ün bereketli topraklarını dünya gözüyle görebildiğim için şanslı hissediyorum.

Mardin, yaşanası bir yer. Orada yaşasam asla daralmazdım. Labirent gibi yapısıyla, yazın serin, kışın sıcak gizemli geçiş yolları abbaralarıyla, telkâri ve cam altı Şahmaran ustalarıyla, girdiğiniz dükkânlarda size Süryani şarabı ikram eden candan insanlarıyla size hep güzellikler vaat eden, büyülü bir yer bence Mardin. Bu güzel kenti özlememek çok zor.

Öğrencilik yıllarım Eskişehir’de geçti. Kar yağdığında mücevher gibi ortaya çıkan mavi çamları, şehrin her yerine yürüyerek gitmeyi, öğrenci şehri olması nedeniyle sonradan oluşan sosyo-kültürel yapısının yarattığı özgürlük hissini hatırlıyorum ve özlüyorum.

12 bin yıllık tarihi kent Diyarbakır’a dair en çok özlediğim şey ise şehrin Sülüklü Han gibi önemli mekânlarındaki entelijansiyanın canlılığı, samimiyeti ve ortamın sıcaklığı oldu.

Assos’ta hep kısa kaldım ama Aristo’nun bir süre yaşadığı bu coğrafyanın özellikle havasını çok sevdim ve hep özledim.

Ayvalık’ı ve Cunda’yı turizm sezonu dışında da gördüm, elbette daha çok sevdim. Mübadele hikâyeleriyle dolu bu güzel yerler, Adelpha’nın Mutfağı isimli uzun öyküme ilham olmuştu.

Bozcaada ile yarım kalmış bir hikâyem var. Özleme sebebim bu. İlk fırsatta bu hikâyeyi tamamlamak ve hasreti dindirmek istiyorum.

Gördüğümüz yerleri özleyişimiz doğal ve olası. Peki, ya görmediğimiz yerler? Ben görmediğim yerleri de özleyebiliyorum. Bu nasıl oluyor, bilmiyorum. Mesela Kyoto görmesem de çok ama çok özlediğim bir yer. Yüzlerce Budist tapınağı, mimarisi, zengin kültürü ve atmosferiyle beni kendine çekiyor. Gidersem dönmemeye çalışırım gibi geliyor. Aynı şekilde; Peru, Şili ve Arjantin’i de daha görmeden özlediğimi söyleyebilirim.

Son olarak görmeden hasretini çektiğim yer Endülüs Bölgesi’ndeki Sevilla kentine bağlı bir köy; Marinaleda.

Umarım ilk fırsatta görebilirim buraları. Belki de bende memleket duygusu çok geniş bir coğrafyaya yayıldığı içindir. İnsanın “homesick” olma hissiyatını, yani sıla hasretini sadece doğup büyüdüğü memleket için değil, birçok yer için yaşayabileceğine inanıyorum. Peki, insanın kökleri ne anlam ifade eder? İnsan gerçekten ağaç gibi kökleri olan bir canlı mı? Köksüzlük nedir? Bu soruların cevaplarını da başka bir yazıda arayalım diyorum.