“Bilim yaşamı belki açıklar, ancak onu anlamlandırmayı beceremez.”
Dücâne Cündioğlu
Bilim yaşamı açıklarken felsefe ise yaşamı anlamlandırır. Bu yüzden hem bilime hem felsefeye ihtiyacımız var.
Dünyayı anlamaya çalışıyoruz. Pozitif bilimler de sosyal bilimler de bu anlamda çok kıymetli. Bugün mesele ise biraz pozitivizm tehlikesi olacak çünkü hayatı anlamaya çalışırken, dünyaya bakarken pozitif bilimlerin toplumlara/insana uyarlanmaya çalışıldığını görüyorum. Bu pozitivizmdir ve bize doğru cevaplar vermez. Bu bağlamda Türkiye’de sıklıkla düşülen bu tuzak, insanları Darwin’in Evrim Teorisi’ni de, dolayısıyla hayatı da yanlış okumaya götürüyor. Evrim Teorisi, adı üzerinde bir teoridir. Bu noktada Wikipedia’ya başvuralım: Teori (Kuram) başlığı altındaki, bilimsel kuram şöyle tanımlanmış:
“Bilimde kuram, genel gerçeklerin tekrarlanarak kabul gören gözlem ve deneyleri baz alınarak doğal dünyanın bazı görünüşlerinin iyi doğrulanmış açıklamalarıdır. Kuramlar aynı zamanda kesinlikle uzak düşüncelerle uyuşmalıdır, çürütülebilir tutarlı doğru bir bilimsel araştırma yapma yeteneği ve birçok bağımsız kaynaktan güçlü bir delil lehine kuram üretmek gibi.
Bilimsel kuramın kuvveti çeşitli görüngülere göre çürütülebilir tahminler üretme yeteneğine göre ölçülebilir. Kuramlar daha çok delil toplandıkça geliştirilebilir (ya da daha iyisiyle yer değiştirilebilir): bu doğruluk artışı bilimsel bilgide artışa neden olur. Bilim adamları teknolojiyi keşfetmek, bir hastalığı tedavi etmek yani bilimsel bilgiyi ileri taşımak için kuramı bir dayanak olarak kullanır.”
Evrim Teorisi ile ilgili bir problemimiz yok. Mesele, dediğim gibi pozitif bilimlerin indirgemeci bir şekilde topluma uyarlanmaya çalışılması. Mesela, Darwin’in teorisindeki argümanı şuydu: “ortama uyum sağlamakta güçlük çeken zayıf canlılar zaman içinde yerlerini, ortama daha kolay ayak uydurabilen daha güçlü canlılara bırakır.” (Evrim Ağacı platformundaki tanımlama) Sorun şu oldu; sağ ideoloji bunu alıp kapitalist düzeni açıklamak, savunmak ve en önemlisi normalleştirmek için kullandı. Böylece ezen-ezilen ilişkisi “doğanın kanunu” yani “normal” oldu. Ne de olsa güçlü olan güçsüzü ezerdi.
İngilizce bir tabirle cevap vermek istiyorum özür dileyerek: Bull-shit!
Marx’ın ve Engels’in Darwin’in çalışmalarına saygı duyduğu, okuyup yorumlayıp hatta etkilendiği bilinir. Ancak “1845’te, Alman İdeolojisi’nde Marx ve Engels, yaşam ihtiyaçlarını üretme yeteneğinin insanları diğer hayvanlardan ayırt ettiğini öne sürmüşlerdi. Bu, Engels’in tamamlanmamış Doğanın Diyalektiği kitabında tekrarladığı ve genişlettiği bir argümandı: Tartışmayı yürütebilmek için bir süreliğine “varoluş mücadelesi” ifadesinin doğruluğunu kabul edelim. Hayvanın yapabileceği şey en fazla toplamaktır; insan ise üretir, kelimelerin en geniş anlamıyla, o olmasaydı doğanın üretemeyeceği geçim araçlarını hazırlar. Bu, hayvan topluluklarındaki yaşam yasalarının insan toplumuna koşulsuzca aktarımını imkânsız hale getirir. Engels, Marksist doğa görüşünün temel bir öğesini, maddenin farklı biçimlerinin ve karmaşıklıklarının farklı bilimsel yasalarla açıklanacağını yeniden ifade ediyordu. Atomların ve moleküllerin hareketlerini yöneten yasalar, bilardo toplarının hareketlerini yöneten yasalarla aynı değildir; insanlar diğer hayvanlarla aynı fiziksel ve biyolojik yasalara tabi olan fiziksel ve biyolojik canlılardır, ancak bizler de varoluş araçlarımızı üreten sosyal varlıklarız, bu nedenle yaşamlarımız ve tarihimiz fizik ve biyoloji tarafından eksiksiz biçimde açıklanamaz. Engels’in yazdığı gibi, “Bir dizi sınıf mücadelesi olarak tarih anlayışı, onu varoluş mücadelesinin zayıf ayırt edici evrelerine indirgemekten içerik olarak çok daha zengin ve çok daha derindir.”
“Doğanın bir tarihi olduğu, türlerin doğal süreçlerle ortaya çıktığı, değiştiği ve ortadan kaybolduğu fikri, sosyalist düşünce için kapitalizmin ebedi olmadığı, ancak zamanın belirli bir anında ortaya çıktığı ve bir gün yok olacağı fikri kadar devrimci ve onunla aynı derecede önemlidir.” (Ian Angus, www.tribunemag.co.uk, çeviri: Pelin Tuştaş)
Bkz. Bilimsel Sosyalizm. Buna başka bir yazıda daha ayrıntılı değinelim.
Mesele, gerçekten Evrim Teorisi ile Marksizm’in ilişkisinde iki taraftan birini tutmak veya birinin diğerinden etkilenmesi değil.
Mesele aslında, bugün dünyayı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışırken hangi bilgiyi nasıl süzgeçten geçireceğimiz galiba. Fanatikliğe değil, yaratıcı düşünceye ihtiyacımız var. Kavramları, kuramları çarpıştırmaya çalışmalıyız. Bağlamları kurarken özgürce düşünmeliyiz. Bilimin, bilginin, yerini inanca bırakması ise en tehlikelisi.