Dün, Türkiye İşçi Partisi Urla İlçe Başkanlığı’nın açılışı vardı. Bu vesile ile Genel Başkan Erkan Baş ve Radikal günlerinde birlikte mesai yaptığımız, dostluğuna da öfkesine de şahit olduğum Ahmet Şık Urla’ya gelmişlerdi.
Ben de hem dostları görmek hem de dostlarla dayanışma adına Urla’nın yolunu tuttum. İlçe başkanlığının önüne vardığımızda hiç de fena olmayan bir kalabalıkla karşılaştım. Etrafı gözlemlerken yıllardır mücadele veren birçok devrimci ve sosyalisti gördüm. Hepsinin gözleri parlıyordu, gözlerinde yeni bir umut, bir mücadele alanı yaratmanın coşkusu vardı.
Orada aklıma Mine Bademci düştü. Hüzünlendim onu düşünürken. Mine Bademci, 1962 yılında İzmir’in Alaçatı kasabasında doğmuştu. Devrimci mücadele ile Alaçatı Halk Odası’nda tanışmış, Buca Eğitim Fakültesi’nde öğrenciyken okulu bırakarak Urla’daki devrimci çalışmalara katılmıştı. Kendisi gibi devrimci abisi Salih Bademci’nin öldürülmesi, 80 darbesi derken Mine ve arkadaşları bir süre sonra mücadelelerine kırsalda devam etme kararı almıştı.
1982 yılında, 15 Ekim günü Urla’da 15-20 arkadaşıyla birlikte sığındıkları bağ evi kuşatılmış, dışardaki çemberi yarıp kaçmaya karar vermişlerdi. Onca kişinin içinde tek kadın olarak yaşamını arkadaşları için feda eden Mine olmuştu. Hiç düşünmeden evden dışarı fırlamış ve 19 yaşındaki bedenine 32 tane kurşun yarası açılmıştı. Bu kuşatma sonrası Mine yaşamını yitirirken arkadaşları sağ yakalanmışlardı.
Mine Bademci adıyla aklıma mıh gibi yer eden an ise ondan geriye kalan bu tek karelik fotoğraf ve susarken bile devrimi haykıran bu umut dolu çocuk bakışları oldu.
İşte Urla’da, TİP İlçe Başkanlığı açılışında tüm bunları düşünüp, hüzünle kendi öfkemi dinlerken yanı başımda Ahmet Şık vardı,
Erkan Baş ise elinde mikrofonla bize “Solsuz bir ülke soluksuz kalır, biz bu mücadeleyi büyüteceğiz ve bu karanlığı dağıtacağız, bundan şüpheniz olmasın” diyordu.
Yanımda onlarca dost ile bu cümleleri duymak elbette iyi geldi, belki gözyaşlarıma da engel oldu ancak oradan ayrıldığımda hala içimdeki öfke büyüyordu. Zihnimin bir yanında Mine’nin bakışlarını tutarken diğer yanda ise Yılmaz Güney’in Cannes Film Festivali’nde büyük ödülü aldığı o an, sol yumruğunu havaya kaldırması ve yine Avrupa’da bir gecede yaptığı konuşması dönüp duruyordu:
“Dost düşman herkes bilsin ki kazanacağız, mutlaka kazanacağız” diye haykırıyordu Çirkin Kral…