Ferruh Hoca’yla söyleşi

» Gündem » Ferruh Hoca’yla söyleşi

Sinan Dündar yazdı

Seçimden önce Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi siyasal iletişimci Prof. Dr. Ferruh Uztuğ’la uzun bir söyleşi yapmıştık ve bu söyleşimize Cumhuriyet’te yer vermişti. Ferruh Uztuğ, o söyleşimizde “tencere iktidarı götürür sözüne güvenmemek lazım” demiş ve eklemişti “iktidar devlet kalkınmayla seçime gidiyor.”

14 Mayıs seçimlerinin ardından kendisiyle tekrar durum değerlendirmesi yaptık. Hoca, “Muhalefet genel stratejisi Bay Kemal Geliyorum sloganında özetlenen bir çerçeveden Sen Tayyip Gidiyorsun olarak özetleyebileceğim (negatif) bir çerçeveye dönüştürülmesi gerekiyordu. Muhalefetin pozitif olalım gibi bir tercihi vardı. Muhalefet stratejilerinde çok da rastladığımız bir şey değildir aslında” diyor.

-14 Mayıs seçiminin bu şekilde sonuçlanmasında etkili olan, muhalefetin göremediği veya yapamadığı neydi?

Öncelikle eşitlikçi, adil bir rekabet, kurallara uygun bir yarış olmadığını söylemek gerekiyor. Bir aydır sıkça dile getirdiğim gibi iktidar, Devlet Kalkanı ve imkanlarıyla bazı durumlarda suç olabilecek bir “propagandaya” başvurdu. Demokrasimiz açısından iç açıcı olmayan kusurlu hareketler söz konusuydu. İktidar açısından Devlet olanaklarının yanı sıra geleneksel medyadaki hakimiyetiyle işi kolaydı.  Kamu Bankalarının reklam filmleri bile iktidar mesajlarını pekiştirecek şekilde tasarlanmıştı. Seçim yasaklarının bile ihlal edilmesine tanık olduk.

Bu seçim dönemi ne söylendiğinden çok kime, nasıl hangi medyalar üzerinden ulaşıldığı çok daha önem kazandı. Yani mesajları hangi seçmen bölümüne, hangi medyalardan ne tür duygu veya bilgiler taşınacağı oldukça sorunluydu. Muhalefet belki kendi seçmen bölümlerine ulaştı. Ancak asıl önemli olan iktidara yönelmiş seçmenlere konuşma olanağını bulamadı. Bu nedenle çok daha yaratıcı siyasete ihtiyaç vardı.

Muhalefet genel stratejisi Bay Kemal Geliyorum sloganında özetlenen bir çerçeveden Sen Tayyip Gidiyorsun olarak özetleyebileceğim (negatif) bir çerçeveye dönüştürülmesi gerekiyordu. Muhalefetin pozitif olalım gibi bir tercihi vardı. Muhalefet stratejilerinde çok da rastladığımız bir şey değildir aslında.

Korkunun karşısına umudu koymak gibi büyük laflar edildi. Ama seçimin hikayesi, seçmen ruh haline uygun değildi. Ayrıca, baştan itibaren rasyonalist (akılcı), teknik, uzmanlık vurgularıyla desenlemiş bir 6’lı Masa birikimi de vardı. Bu dönem çok kullandığım “teknik dokümantasyona aşık” olmuş muhalefet, seçmenin ruh halinden okunmuş doğru iç görüleri kampanyaya taşımadı. Temelde muhalif seçmen için 14 Mayıs bir tür referandumdu.  Bunun yerine “rasyonalist”, teknik ve uzmanlık iddialarıyla kendi niteliklerini, vaatlerini öne çıkarmak tercih edildi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun lider imajına yönelik bir çaba sezildi. Bence bu doğru bir yaklaşım değildi. Seçim sonuçlarından önce de farklı mecralarda da altını çizdim zaten.

Şimdi gelinen noktada bunun bir önemi yok. Özellikle muhalif seçmen bu kampanya döneminde bir çok hatayı görmezden geldi. Seçimden dört gün sonra konuşuyoruz. Yavaş yavaş ikinci tura da güdülenmiş bir muhalif seçmen görüyorum.

-Tam da bu noktada muhalif kesimde oluşan hayal kırıklığı, ikinci turda sandık motivasyonunu nasıl etkiler? Bu anlamda muhalefet bu motivasyonu sağlamak için neler yapmalı?

Seçim gecesi ve hemen ardından oluşan gündem, sandık güvenliği ve CHP içi hesaplaşma oldu. Bu hayal kırıklığını bir tür öfke ve yeniden heyecanlanmaya doğru sürükledi. Bu açıdan siyasetçiler bir şey yapmadan muhalif seçmen ikinci tur için kendi anlamını, mücadele azmini buldu. İlk turda sandığa gidenler, kendilerinin yanı sıra az da olsa gitmeyenleri de ikna gibi görevler edinmiş görünüyor. Türkiye ahalisine duyduğum hayranlık artıyor.

Diğer yandan muhalif seçmen mevcut iktidardan gerçek anlamda yorulmuş ve korkuyor. Bu da ikinci turu zorlamak için tekrar enerjilerini toplamaya itiyor. Muhalif siyasetçilerin ahalinin önünü açması, işe katması yönünde bir çabayı artırması gerekiyor.

İlk turda olması gereken referandum stratejisi, şimdi doğal ve kendiliğinden oluştu. Muhalif seçmenler ve siyasetçilerde de bunu hissettirmenin ve güçlendirmenin yollarını aranmalı. Büyükşehirler dışında özellikle ilk turda da düşük olan Güneydoğu ve Doğu illerimiz hakkında bilgim yok. Ama her bölge ve il son derece önemli. Benzer bir katılım heyecanı için hem üç büyük şehir hem de Güneydoğu için konsantrasyon gerekiyor.

-Mecliste oluşan tabloyu da göz önüne alarak ikinci turun sizce muhalefet açısından avantajları ve dezavantajları nelerdir?

İlk turda seçime katılımın yüksekliğinin ardında iktidarın beka ve güvenlik ekseni bağlamında düşmanlaştırarak-etiketlemesinin bir etkisi var gibi. İktidarı tercih eden seçmen kitlelerinin ilk kararlarını gözden geçirmelerini sağlayacak güçte yaratıcı bir hamle veya iletişim etkisi gerekiyor. Kısa zaman aralığında gerçekten çok yaratıcı ve etkili bir iletişim stratejisi gerekiyor. Seçimden sonra, muhalefetin ilk tur öncesi işe koşması gereken negatif stratejiyi devreye sokacak hissiyatı var bende. Ayrıca referandum ekseninde “korkuları” tetikleyecek gibi.

Meclis tablosunun bir etkisi olacak. Hem seçime katılım hem de “bütünlük ve istikrar” kaygısının muhalefet açısından önemli engeller olduğu açık. Güvenoyu alamamış bir iktidar adayı ve oy kaybetmiş Partisi var. Ama diğer yandan beklentilerin altında kalmış bir muhalefet de var.

İlk kez deneyimlediğimiz bir olay olarak ikinci turun “hikayesinin” nasıl kurulacağına göre şekillenecektir seçim. Bu, açıdan referandum eksenli bir iddiayı anlamlı bir hikayeye dönüştürmek gerekiyor. Bu noktada avantaj yaratacak şey seçime katılımın düşüklüğü olacak gibi. Bir de iktidara yönelmiş seçmenlerin karar değiştirme gerekçesini mevcut aday veya vaat karşılaştırmasının ötesinde sosyolojinin derinliklerinden geliştirecek bir etkiye ihtiyaç var.

İlk turun adil olmayan bir yarış olarak konumlandırılması, kutuplaştırıcı, ötekileştirici dilin sosyolojik, kültürel olumsuz etkileri iktidar seçmenine ulaşabilirse sonuç alınabilir. Bu yönde o seçmene ulaşacak mesaj ve medya tasarımının gücünü artırmak şart.

– İkinci tur seçimi de RTE’nin alması durumunda önümüzdeki döneme dair değerlendirmeniz nasıl olur?

Dünyada ve Türkiye’de yeni bir siyasetin önü bugünkü organizasyon aklıyla kapanmış. BU değişebilir mi? Mevcut iktidarın ekonomik buhran karşısında içeride baskıyı artırma ihtimalini küçümsemiyorum. Ama farka bağlı olarak da iyimser bir değişim beklentisi taşıyanlar var. Sorunu kişilere değil sistemin yapısal sorunlarına odaklayan yaklaşımların artması gerekiyor. İktidarın muhalefeti baskı altına alma seçeneğine yönelmesi durumunda nasıl bir tablo oluşur kestirmek zor. Ama ahalinin talepleri var. Kendisini oyunun bir parçası yapacak yolları aramaya devam edecektir. Sorunu sadece Türkiye merkezinde görmemek gerek. Dünya demokrasileri ve siyaseti için de geçerli bu durum. Ben ahaliye güvenen, yaslanan bir siyaset iklimi ve organizasyonu için iyimserim. Diğer alternatifleri konuşmak bile doğru gelmiyor bana.

İktidar hiçbir şekilde kabul edilemeyecek şekilde rakibi düşmanlaştırma, etiketleme çabalarında vites büyüttü. Elindeki imkanlarla yaygınlaştırdı. Muhalefetin cesur, kararlı ve daha önemlisi özgüvenli bir şekilde cevap yetiştirmeden soru soran “konumunu” kaybettiğini düşünüyorum.

Her iki taraf açısından ama muhalefetin daha zorlanacağı nokta seçmenlerini sandığa götürmek.