Ege Günlükleri 3: İnsan sorumluluktur…

» Köşe yazarları » Ege Günlükleri 3: İnsan sorumluluktur…

“Şu bizim kuşak neler gördü neler…”

Günümüzde yaşayan en az üç kuşağın kurabileceği umutsuzluk, derin bir şekilde “ah vah” içeren, bir o kadar da keşkelerle dolu bir cümle. Aslında dünya tarihi boyunca savaşlarla, kıtlıkla, salgınlarla mücadele eden hemen tüm kuşaklar kurdu belki de bu cümleyi.

Neden?

Bizim çağımız da farklı değil. Yaşamımızı tepe taklak eden, sevdiklerimizi elimizden alan, karamsarlığa, umutsuzluğa, gelecek kaygısına yol açan terör eylemleri, pandemi, deprem… Sayılacak öyle çok büyük yıkım gördük ki! Gitmek mi ölmek mi yoksa yaşamak mı daha zor geliyor bir türlü bu soruya doğru yanıtı veremiyor insan…

Aslında her sorunun doğru bir yanıtı olmalı mı o da tartışılır. Bazen isyan etmek için de soru sormaz mı insan?

Burada, Güllük’te tesadüfen karşılaştığım, yaşamlarının geri kalanında en azından bir süreyi burada geçirecek olan depremzedelerle konuştukça hayatın akışının ne kadar da garip olduğunu bir kez daha anlıyorum. Aslında çok öznel bir değerlendirme belki, konuştuğum, rastladığım insanlarda umudun hala canlı olduğunu görmek… O güne saplanıp kalmadıklarına tanık olmak, sonrası için planlar kurabildiklerini, geleceğe dönük olduklarını hissetmek…

Umut, belki de gerçek anlamını buluyor onların gözlerinde. Boş bir söylem değil yani, yaşama umudu, insanca yaşama umudu hem de umutların en sahicisi…

Bu satırları yazarken, yuvanın anlamını bir kez daha düşünmeden edemiyorum. Özellikle pandemiyle birlikte başlayan daha sakin, daha doğaya dönük, denize yakın yerlerde yaşama isteğinin 11 kentimizi derinden etkileyen depremle birlikte iyice depreştiği şu günlerde, özellikle sahil kentlerini birer hayalet inşaat sahasına çeviren aç gözlülüğümüzle mi anlamını buluyor yuva?

Evet hayalet yerleşim yerleri…

Ege’de pek çok kıyı kasabası site inşaatlarıyla en azından bu şekilde görünüyor şimdi. Her biri en az 4-5 milyon TL ile satışa sunulan çirkin, çevresinde kocaman gri duvarlarla çevrilen ve zeytinliklerin, mandalina portakal bahçelerinin yerlerinde yükselen sözde güvenli ve güvenlikli bir sürü site inşa ediliyor…

Peki yuva olabilecek mi bu inşaatlar?

Yine bir depremde binlerce insanımızı çok katlı ve yaşama hakkına yönelik en ufak sorumluluğu içinde hissetmeyen insanlar nedeniyle yitirmeyecek miyiz?

Binlerce hektar zeytinlikler, tarım alanları, şu sıralarda çiçeklerle süslenen ve mis gibi kokularıyla başımızı döndüre mandalina, limon ve portakal ağaçları yerle bir edilerek yuva mı inşa ediyoruz yoksa asıl yuvamıza, doğaya ihanet mi ediyoruz?

Soru sormak bazen isyandır işte!

Her sorunun bir cevabı olmak zorunda değildir ve verilecek yanıtların doğanın çığlığına, yok edilmesine karşı bir anlamı yoktur…

Sıradan ve basit insanlar olarak ne yapabiliriz peki?

Gülten Akın’ın şu dizeleri hep dilimde 6 Şubat’tan, bu toprakların en acı gününden beri:

“Nergisten ben sorumluydum, ışgından ve çocuklardan
Yanlış mı belledim, insan sorumluluktur.”

Evet, insan sorumluluktur…

Her birimiz, en azından yaklaşan seçim sürecinde şu imar konusunu iyice didiklemeli, en azından seçimlerimizde binaya, inşaata, betona yatırım yapan anlayışı değil; insanın ve tüm canlıların yaşam hakkına saygı gösteren anlayışı desteklemeliyiz. Sıradan, basit insanlar bir avuç iktidar sahibinden daha güçlü aslında, dünyanın geleceğini etkileyebilecek sayıda hem de.

İş ki, sorumluluklarının farkına varabilsinler, geleceği değiştirebileceklerini fark edebilsinler.