Işığın, Rengin ve Görsel Hafızanın Büyük Ustası;

» Köşe yazarları » Işığın, Rengin ve Görsel Hafızanın Büyük Ustası;

Atilla Köprülüoğlu yazdı

Işığın, Rengin ve Görsel Hafızanın Büyük Ustası;
A R A   G Ü L E R
“Fotoğraf tarihi olaydır. Tarihi zaptediyorsun, bir makinayla tarihi durduruyorsun, dünyanın görsel tarihini yazıyorsun…”
(Ara Güler)
“Fotoğrafın hangi çalışma alanında olursa olsun, ortaya çıkan yapıtlar birer görsel tanıktır.
Savaş fotoğraflarında da stüdyo fotoğraflarında da, doğa fotoğraflarında da bu özellik vardır. Dünyada her şey, her an değişmekte ve düne göre bugün farklı özellikler göstermektedir.
İşte dünü değişmez kılan olduğu gibi bugüne aktaran tanıktır fotoğraf.
Özellikle insanla yüz yüze doğrudan doğruya ilişkiye geçilen portre çalışmalarında daha başka bir anlam kazanmaktadır bu tanıklık.”
Sinema Yönetmeni Fotoğraf Sanatçısı rahmetli Şahin Kaygun “Portreler-Sanat İnsanları” kitabının (Karacan Yayınları-1982) sunuşunda böyle söz eder fotoğraftan.
Kaygun; kitabında Adalet Ağaoğlu, Oktay Akbal, Çetin Altan, Melih Cevdet Anday, Avni Arbaş, Rutkay Aziz, Fakir Baykurt, Zeliha Berksoy, Salah Birsel, Edip Cansever, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Hasan İzzettin Dinamo, Ferit Edgü, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Attila İlhan, Selim İleri, Nuri İyem, Tarık Dursun K., Suna Kan, Yaşar Kemal, Onat Kutlar, Cahit Külebi, Pınar Kür, Bedia Muvahhit, Behçet Necatigil, Aziz Nesin, Bilgesu Erenus, Genco Erkal, Füreya, Fürüzan, Vedat Günyol’la birlikte bir ünlü isme daha yer vermiştir övgüsüyle; Ara Güler’e!..
xxxx
O Ara Güler ki; Dünya’nın en büyük on fotoğrafçısından biriydi.
Onun ustalığı; fotoğrafındaki “derinlik, anlatım ve mesaj”dır.
İnsan unsurunu fotoğraflarında onun gibi yansıtan gelmemiştir.
İşçiler, emekçiler, balıkçılar, yaşlı yorgun yüzler örneğin…
“Time”, “Life”, “Stern”,”Match” gibi daha pek çok dünya dergilerinde fotoğrafları yayımlanmıştır.
Çağımızın en iyi tanıklarından biriydi fotoğrafa sevdalı Ara Güler.
Beş yıl önce aramızdan ayrıldığında
onun için;
“Bir makina ile tarihi durduran, yeryüzünün en iyi gözlerinden birini yitirdik.” dediler.
Onun için;
“Türkiye’nin gözü olan Ara Güler şimdi tarihi coğrafyası sosyolojisi ve zamanı durdurduğu bir kağıt parçasında kalbi.
Memleketine hafızasını gözünü kalbini kaç kişi bıraktı?” dediler.
“Işığın, rengin ve görsel hafızanın büyük ustası, zamanın tanığı” da..
xxxx
“En çok da, Kuzguncuk’ta,
Can Yücel’in evindeki sohbetlerimizi özleyeceğim…
Bir akşam, ‘Hava güzel, yürüyelim’ demiştin ve Kuzguncuk’tan Üsküdar’a kadar sohbet ederek yürümüştük… İskelede seni uğurlarken ‘Güle güle İstanbul çocuğu’ diye seslenmiştim arkandan… Gülümseyerek dönmüş ve ‘Bak bunu sevdim ha’ demiştin…
Güle güle İstanbul çocuğu, güle güle…” yazdı arkasından Sunay Akın…
‘Ara Güler’i nasıl bilirdiniz?’ sorusunu Ferhan Şensoy da şöyle yanıtlamıştı;
“Oyuna geldi, fotoğrafları beğenmedi, gelip çekeceğim’ dedi. Ertesi hafta çekim için oyuna yeniden geldi. Birkaç gün sonra da çektiklerini basıp getirdi.
Fotoğraflar o kadar çarpıcı ve mükemmellerdi ki, derhal vitrindeki fotoğraflarla yer değiştirdiler.
Çok teşekkür ettim, ‘Borcumuz nedir Ara Abi?’ dedim. Gülümseyerek sırtımı sıvazladı,
‘Tiyatrocudan para alınmaz’ dedi.”
Çağdaş şairlerimizden Enis Batur;
“Bir yakın çağ tarihçisi Ara.
Bir gündelik yaşam arkeoloğu.
Bir unutulmaya aday anlar, insanlar, olaylar koleksiyoncusu.
Bir şimdiki zaman büyücüsü, efsuncusu, fal açıcısı…”
xxxx
Bir anekdot paylaşalım hemen;
Ara Güler’in, Galatasaray’daki evinin kapısı çalındı bir sabah.
Ara Usta, kapıyı açtığında şaşırdı. Karşısındaki;
kırk yıllık arkadaşı Orhan Kemal’di!
Orhan Kemal hiç bu saatlerde gelmezdi ziyaretine.
Şaşırması o yüzdendi.
Onu içeriye buyur ettikten sonra,
‘E, hayrola?’ demekten kendini alamadı.
‘Ara, biliyorsun ki, gidiyorum…’ diye açıkladı durumu Çukurovalı yazar.
Biliyordu Ara Güler; birkaç güne kadar Bulgaristan’a ciddi bir ameliyat için gidecekti kadim dostu.
‘Oğlum, ne olur ne olmaz’ diye sürdürdü Orhan Kemal.
‘Bakarsın dönmeyiveririz gittiğimiz yerden!’
Ara Güler karşısında durmuş, bir şey söylemeden, dikkatle yüzüne bakıyordu.
‘Gitmeden önce şöyle birkaç resmimi çeksen diyorum…’
Ara Usta sabahın yumuşak ışığını kaçırmak istemedi. Hemen “Leica”sını boynuna astı.
Yedek makaralar aldı yanına.
Birlikte İstanbul’un sokaklarına vurdular…
O gün saatler boyunca gezdiler, değişik yerlerde poz poz resimlerini çekti üstadın.
Orhan Kemal gitti ve dönmedi! İçine doğmuştu, evet…”
(Teşekkürler Yervant Şalvarcıoğlu )
xxxx
Cannes Film Festivali’ni izlemeye gönderilen Ara Güler, kapıda fotoğraf çekmektedir.
Birden herkesin yere düştüğünü, lambaların devrildiğini görür. Biri geliyordu ama kimdi? ‘Çelimsiz, küçük boylu, sıradan bir adam geliyordu.
Bu adam Picasso’ydu! Sadece 2 kare fotoğrafını çekmiştir. Picasso’nun kitabının yapılacağını duyunca yayınevine gider.
”Ben de sizinle gelip günlük yaşamını çekeyim” der.
Picasso’yla buluşma gerçekleşmiştir. Dünyanın en ünlü ressamı Ara Güler ile buluşur ve ”Fransız ressam Cezanne’a çok benziyorsun. Dur, senin bir resmini çizeyim” der. Ara Usta şaşırmıştır.
Picasso onu çizer. Altına da imzasını atar.
Ara Güler, “Türkiye’de bir adet orijinal Picasso var, o da bende…” der hep çevresine…
xxxx
Tarihi durduran fotoğrafçı Ara Güler…
“Rastgele çekilen fotoğraflar daha güzel çıkar, tesadüfen tanışılan insanlarla daha mutlu oluruz. Kıyıda köşede uyuklamak uykunun en tatlısıdır.
Plânsız geziler daha güzeldir.
Her şeyin kendiliğinden olanı güzel.” derdi hep…
Bir de; “Yaşam size verilmiş boş bir film. Her karesini mükemmel bir biçimde doldurmaya çalışın…”
“Fazla ciddiye almayın hayatı, bir gün her şey fotoğraflarda kalacak.”
Bir foto muhabirinin işlevi yalnızca olayların gidişini izlemek değil, devrinin yaşamını, sanatını, gelenek ve göreneklerini, insanların nelerle uğraştıklarını, sevinçlerini, üzüntülerini görsel malzeme olarak ileriki çağlara bırakmaktır.”
xxxx
Bugün günlerden
Ara Güler.
Churchill’den Salvador Dali ve Picasso’ya, Nazım Hikmet’e, Halikarnas Balıkçısı’ndan Orhan Veli’ye, Sophia Loren, İndira Gandi, Can Yücel’e kadar binlerce popüler ismi çekmiş röportaj da yapmış Ara Güler!
İstanbul’un, 20. yüzyılın en önemli tanığı
Ara Güler…
Tanıklığın ötesinde bir vakanüvis…
Onu yad etmiş olalım…