Söylev

» Köşe yazarları » Söylev

Okan Yüksel yazdı.

20 Ekim Mustafa Kemâl Atatürk’ün 15 Ekim 1927’de başlayan ve beş gün süren büyük konuşmasının sona erdiği gün.

Yoktan bir ulus, bir ülke yaratan Mustafa Kemâl Atatürk 19 Mayıs 1919’da başlayan Kurtuluş Savaşı’nı anlatır gün gün “Nutuk” olarak bilinen o dev konuşmasında.

90 yıl önce yaratılan o Nutuk, o Söylev; Türkiye Cumhuriyeti’ne sadece dünü değil aynı zamanda bugünü ve hatta yarını da anlatır.

Çünkü Atatürk devriminin ölümsüzlüğü; kültürel, siyasal, ekonomik bütünlük içinde Türk toplumuna insanca ve çağı aşan bir yaşam kurmayı amaçlamasından kaynaklanır. Taşıdığı evrensel özün de nedeni budur.

Bu bütünlük kavranılamadığı için Türk Devrimi de Atatürk de gereği gibi anlaşılabilmiş değildir!

Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin, Atatürk Devrimi’nin insanlığa örnek bir ürünü olduğu gerçeği çok geçmeden unutulduğu için yeni kuşaklar bu gerçeği yani varlık kaynaklarını öğrenememiş, bilememiştir.

Evrensel bir gerçektir ki Atatürk yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin değil insanlığın geleceğinde de yaşamaktadır. Bu gerçeği kavrayamadık, yolumuza bu gerçeğin ışığını tutamadık, tam bir bilinçle gerçeğin ışığında yürüyemedik.

Atatürk, Türk halkının kişiliğinde insanı seven bir insanlık örneğiydi, bu gerçeği öğrenemedik, anlayamadık. Türk toplumu Atatürk Devrimi ile başlayan büyük yürüyüşü içinde tüm engellere karşın çağdaşlığı aşmaya yönelik büyük bir kültürel birikim ve güçlü bir toplum olmayı başarmıştır.

Bu yapı artık insanca bir yaşamın demokratik ilkelerinden vazgeçemeyeceğini, insanlık için ayakta kaldıkça, hiç bir gücün Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik gelişmesini engelleyemeyeceğini tartışmaya yer bırakmayacak şekilde kanıtlamıştır.

Çünkü tam bağımsızlık ilkesinden doğan Türkiye Cumhuriyeti “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesiyle beslenmekte, çağdaş ve insanca yaşamın tüm insanlığa mal olmasını beklemektedir.

Özgürlükçü demokrasi, insana inanç rejimidir.

İnsanların özgürlük içinde en doğru yolu bulabileceklerine, toplumun özgürlük içinde kendi kendini yönetebileceğine inanç üzerine kurulu rejimdir. İnsanlara tam düşünce özgürlüğü tanımayı göze alamayanların insana inancı zayıf demektir.

İnsana inancı zayıf olanların demokrasiye inancı gerçek olamaz.

Bir topluma barış getirebilmenin temel koşulu, düşmanlık duygusunun soğukluğunu sevgi sıcağı ile eritebilmektir.

Kurtuluş Savaşı’nın ağır koşulları altında bile ulusun egemenlik ilkesine, parlamenter demokrasiye bağlılığını ve özgürlük içinde kendi kendini yönetebilme yeteneğini bütün dünyaya göstermiş olan Türk ulusu kalkınma savaşını da demokratik rejim içinde zafere ulaştıracaktır.

Özgürlük, insanı, erken yaşta kişiliğine kavuşturur, çabuk erginleştirir.

Çocuklarımızın, gençlerimizin erken yaşta kişiliklerine kavuşmalarından ürkmemeliyiz, kıvanç ve güven duymalıyız.

Gerçek demokrasinin özgürlüğü içinde yetişen Cumhuriyet çocukları, Cumhuriyet’in ve demokrasinin güvencesidirler.

Şu sıralar Türkiye’nin en önemli sorunu, demokrasiyi yaşatmaktır ve demokrasiye karşı olanların ülkede yaratmak istedikleri kargaşa, düşmanlık ve kavga ortamını sona erdirerek toplumu iç barışa ve can güvenliğine kavuşturmaktır!

Söylev, Kurtuluş Savaşı’nın sürekliliğini vurgulayarak sona erer.

Daha doğrusu sona ermiş gibi görünür.

Çünkü, Söylev’in sonunda uygarlık, bağımsızlık ve özgürlük uğruna sonuna dek sürecek uğraşların ve savaşların tükenmez buyruğu yer alır.

Bu açıdan bir bitmeyen Söylev’dir!

Atatürk’ün 96 yıl önce verdiği büyük söylev için son yoktur! Çünkü her aşama yeni bir başlangıca geçiştir.

Anayasa değiştirilebilir, yasalar çıkarılabilir, yasaklar konulabilir, cezaların en ağırları biçilebilir. Fakat Anıtkabir’in ve okulların duvarlarından Atatürk’ün Cumhuriyeti gençlere emanet eden sözleri indirilebilir mi? Okullarda okutulan kitaplardan o sözler çıkartılabilir mi?

Buna hiç bir kimsenin ve yasanın hiç bir iktidarın gücü yetmez!

Buna kimsenin gücü yetmedikçe, ‘Emanet’ kuşaktan kuşağa taşınacaktır, Atatürk’ün Cumhuriyetini, en başta, o emanetin bilincine eren, o emanetin sorumluluğuna varan genç kuşaklar yaşatacaktır.

Atatürk’ün, 1927’deki SÖYLEVİ’nin son bölümüne girerken söylediği “BU NETİCEYİ TÜRK GENÇLİĞİNE EMANET EDİYORUM” sözü işte bu nedenlerle insanlık tarihinin en yüklü sözlerinden biridir.