“Mavi Sürgün”,
Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) yapıtıdır.
1961’de yazmıştır.
Bodrum’a sürgün edilişini, yolda ve beldede başından geçenleri yazdığı “anı” türü kitapta;
“Ulu Çınar Musa’nın Sevgisi” ara başlıklı bir bölüm söz konusudur.
O, genç tarımcıdır.
Her bitkiyi sever, “Akdeniz Güzeli” zeytini daha çok sever!
Ahali ona;
“Zeytinci Musa” da der…
****
Halikarnas Balıkçısı,
“Mavi Sürgün” için demiştir ki;
”Karakolda ona, ‘İstiklâl Mahkemesi’ne gideceksin’ denir.
Niçin İstiklâl Mahkemesi’ne gittiğini bilmez.
İki jandarma ile, kelepçeli olarak İstiklâl Mahkemesi’ne sürüklenir. Mahkemenin bulduğu bir suç vardır.
Sonunda cezasının idam olacağı anlaşılır.
Sabırlık ve tarlakuşu eller, göğüste kavuşturulmuş, idamı bekler.
‘Sürgün edileceksin’ denilir.
Sürgün yeri Bodrum bir muammadır, bir karanlıktır. Ama işte apansız karanlık kalmaz.
Bu ‘Mavi Sürgün’ yazısı, bu işin nasıl olduğunu anlatacaktır…’
****
İşte, “Mavi Sürgün”deki bu “Zeytinci Musa”,
yoksul bir kız görüp beğenir.
Kız; Musa’ya göre “Tellenen ve süzülen bir duman” gibidir.
O kız, kuyuya gelip su çeker.
Kuyunun çevresindeki kayrak taşlarında kalan ayak izlerinden ölçüsünü alarak sandalet diker “Zeytinci Musa”,
ve kızın bahçe duvarından içeri atar.
Musa;
“Halikarnas Balıkçısı”ndan başkası değildir!
****
Edebiyat eleştirmenlerine göre;
“Mavi Sürgün”,
“Halikarnas Balıkçısı’nın otobiyografik romanıdır! “Binbir şüphe, tedirginlik, kasvetle sürüldüğü Bodrum’a tutkuyla bağlanan bir adamın aslında İstanbul’da sürgünde olduğunu anlamasının öyküsüdür.”
Bir yandan da hem Osmanlı’nın son dönemlerine,
hem de Cumhuriyet’in ilk yıllarını anlatması ve toplumsal hayata ayna tutması açısından hayli değerli bir edebi eserdir..”
****
Rahmetli
Şadan Gökovalı
Hocam
kitabı “Ben HALİKARNAS BALIKÇISI Doğdum Sevdim Öldüm-Ustayla Paylaştıklarım”da (TUREB Yayınları-Nisan 2014) amcası Cevat Paşa’dan ötürü ilk adının “Musa” olduğunu yazmıştır “Bodrumlu Civat Bey”in…
Bodrum’un antik çağdaki adı olan “Halikarnas”ı takma isim olarak da benimsemiştir.
Cevat Şakir,
Bodrum’da balıkçılık dahil her işi -neredeyse- yapmıştır.
Edebiyatımızın şaheserlerinin büyük kısmını da Bodrum’da yazmıştır..
Yapıtlarında
tema hep;
Ege denizi ve deniz insanlarıdır…
Romantizm ile karışık coşku egemendir…
****
Bir anekdot ile devam edelim…
1958’de Brüksel’de “Dünya Şairler Konferansı”na davet edilir
Cevat Şakir.
Dünyanın bütün ozanları oradadır!
Konferans Başkanı, şiirin “Dünyayı düzene sokacak tek güç” olduğunu anlatır.
Sonra Oxford mezunu Balıkçı’yı kürsüye çağırır. Mikrofon başına geçer ve usuna gelen ilk tümceyi söyler Balıkçı:
“Tarih, üç büyük şair yazmıştır: Homeros bir, Dante iki!”
Susar…
Salondan haykırmalar:
– Peki, üçüncüsü kim?
– Ben nereden bileyim; herkesin üçüncü şairi başka, belki de kendisidir!”
Alkışlar… Alkışlar… O gün büyük tezahürat altında tam bir saat konuşur Balıkçı!
xxx
Cevat Şakir; Nâzım’a göre “Büyük Şair”,
Yaşar Kemâl’e göre “Nobel için ilk aday”, Bedri Rahmi’ye göre de “Kınından çekilen kılıç gibi bir MERHABA”dır.
Çağdaş Homeros’tur…
O; “Yunan Mitolojisi” diye dayatılan tanrı, tanrıça ve tanrısal kahraman öykülerinin “Anadolu kaynaklı” olduğunu, Anadolu uygarlığını “Geçmişimiz” saymayı bize öğretendir.
Bodrum’u, Bodrum; Denizi; “Baştan başa masmavi bir gülüş” yapan “Bodrum Sürgünü”dür!
“Benden size zarar gelmez” anlamındaki “MERHABA” ile özdeşleşendir de…
Yaşama, sevdaya, aşka, doğaya hep MERHABA diyen dir!
xxx
Ölüm insanla geldi dünyaya, insanla gitti dünyadan.
50 yıl önce bugün Güzel İzmir’de yitirdiğimiz Balıkçı, yüreğinde hep sevdayı taşırdı…
Her gece yıldız yakıyor şimdi gökyüzünde!.
MERHABA
Zeytinci Musa
MERHABA!
MERHABA
Balıkçı MERHABA…
MERHABA!..