Kimi eskidiği için yaşar,
Kimi yaşadıkça eskir,
Ne tohumda keramet
Ne toprakta
Ne başakta
Marifet yaşamakta.
(Bedros)
“Mavi Gözlü Dev”
Nazım Hikmet,
Çankırı Cezaevi’nden
1940 Aralık ‘ında
Bursa’ya nakil olmuştur.
Buradaki mahkumluğu şiir üretkenliğini artırmış, yaşamında önemli izler bırakmıştır.
Destansı şiiri “Memleketimden İnsan Manzaraları”, “Rubailer”, “Sabahat”, “Ferhad ile Şirin” gibi oyunlarını Bursa’da yazar.
“Tosca”, “Cavelleria Rusticana” gibi operaları Türkçe’ye çevirmiştir.
1950 Temmuz’una kadar mahpus Nâzım,
Bursa Cezaevi’ndeki yıllarını
“Yatar Bursa Kalesi’nde” şiirinde şöyle anlatır:
“Sevdalınız komünisttir,
on yıldan beri hapistir,
yatar Bursa kalesinde.
Hapis ammâ, zincirini kırmış yatar,
en âlâ mertebeye ermiş yatar,
yatar Bursa kalesinde.
Memleket toprağındadır kökü,
Bedreddin gibi taşır yükü,
yatar Bursa kalesinde.
Yüreği delinip batmadan,
şarkısı tükenip bitmeden,
cennetini kaybetmeden,
yatar Bursa kalesinde.”
Bedri Rahmi Eyüboğlu ve “Dünya Şairimiz” Nâzım Hikmet’in sıkı dostluğu vardır.
Ressam Şair “Bedros”
(Dostları öyle hitap ederdi)
“Zindanı Taştan Oyarlar” şiirini de 71 yıl önce Nâzım Hikmet hapisteyken yazmıştır;
“Bursa’nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğitim aslanım aman burda yatıyor.
Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidinden kötü haber verirler
Demirden döşeği taştan sedirler
Yatak diken diken yastık batıyor
Yiğitim aslanım aman burda yatıyor
Bir şubat gecesi tutuldu dilin
Silâha bıçağa varmadı elin
Ne ana, ne baba, ne kız, ne gelin
Yiğitim aslanım aman burda yatıyor.
Ne bir haram yedin, ne cana kıydın
Ekmek gibi temiz, su gibi aydın
Hiç kimse duymadan hükümler giydin
Yiğitim aslanım aman burda yatıyor
Döşek melil mahzun yastık batıyor
(…)
****
Bedri Rahmi’nin
”Reis” diye seslendiği Nâzım’ın Bursa Cezaevi’ndeki günlerinde
(Koğuş arkadaşı da Orhan Kemâl’ ve Ressam Balaban’dır) aleyhindeki “kara propaganda” devam ediyordu.
O zamanlarda da olduğu gibi ”Yandaş Gazeteler ” her gün başka bir iftirayla çıkıyordu.
Sağlığı da bozulmuş can dostuna yapılan bu haksızlık ve yaşadıkları çok dokunuyordu Bedri Rahmi’ye.
Bir gece yarısı oturur dizelere döker duygularını ve “Zindanı Taştan Oyarlar”ortaya çıkar…
1969’da yayınlanan “Karadut” kitabında da yer verir…
Şiiri çok beğenen Zülfü Livaneli (bazı bölümlerini) besteler:
Bestenin adı;
“Yiğidim Aslanım Burada Yatıyor”dur…
Livaneli, “Bursa’nın ufak tefek yolları” ile başlayan dizelerini;
“Şu sılanın ufak tefek yolları” diye değiştirip bestelemiştir.
Netice itibariyle;
dinlediğimizde gözyaşlarımızı akıttığımız ağıt şarkının öyküsü, Bursa’dan başlar…
****
Besteyi ilk olarak;
Uğur Mumcu’ya dinletir Livaneli.
Mumcu, besteyi dinleyince ağlamaya başlar.
Livaneli sebebini sorar.
“Besten bütün devrim şehitlerinin ağıtı olmuş” yanıtını alır.
Maalesef Uğur Mumcu’nun cenazesi 10 yıl sonra Ankara’da 200 bin kişi ile ‘Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor’ şarkı sözleriyle uğurlanır.
Onat Kutlar’ın…
Tarık Akan’ın gibi!
(Livaneli, bunu;
31 Mayıs 2015 günü “Şeffaf Oda” Programı’nda Güneri Cıvaoğlu’na açıklamıştır.)
***
Bir başka anekdot;
Bedri Rahmi ve Nâzım,
1961 yılında Paris’te bir araya gelir.
Bedri Rahmi’nın makaralı teybine 57 şiirini okur Nâzım Hikmet…
56.’sına geldiğinde kısa bir ara verir ve sonra “Bir Garip Yolculuk”la devam eder
(Bu şiir, “Saman Sarısı” olarak bilinir)
“Büyük İnsanlık”ta 57 şiiri vardır Nâzım’ın..
***
Bedri Rahmi, ülkeye dönerken “yasaklı şair” Nâzım Hikmet’in kayıtlarına el konulmaması için önlemler alır.
Kayıtları, oğlu Mehmet ve gelini Hughette Eyüboğlu’na bırakmıştır.
Hughette Eyüboğlu, Paris’teki kayıtların üzerinden elli yıl geçtikten sonra saklanan şiirleri “gün ışığına” çıkarır…
Öğretmeni İbrahim Çallı, onun için: “Bedri Rahmi resmi yabancı değil, yerli zevkin ürünüdür” derdi.
48 yıl önce
-tam da bugün- yitirdiğimiz Bedros Usta’yı çok popüler “Karadut”la da anmadan önce şiirin öyküsünden de söz edelim;
Bir toplantıda,
Bedri Rahmi’den şiiri okuması istenir.
O da ayağa kalkar “Karadut”u okumaya başlar.
Okurken de gözyaşlarına boğulur.
“Bedros” şiiri eşi Eren Hanım’a değil üniversitede asistanken büyük aşk yaşadığı öğrencisi Mari Gerekmezyan için yazmıştır.
Dillere destan ilişki sırasında Mari, o günlerin “ince hastalık”ı verem’e yakalanır.
Savaş sonrası Türkiye büyük sıkıntı yaşamaktadır.
Tedavi çok pahalıdır.
Bedri Rahmi tablolarını,
Mari de heykellerini satar yokluktan.
Ve 1946’da Mari’yi kaybeder “Bedros”.
Kahrolur, acısını dizelere döker;
“Karadutum,
çatal karam,
çingenem
Nar tanem,
nur tanem,
bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın, ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum,
Gökte ararken yerde bulduğum,
Karadutum, çatal karam, çingenem,
Daha nem olacaktın bir tanem?
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın..
Sigara paketlerine resmini çizdiğim,
Körpe fidanlara adını yazdığım,
Karam, karam,
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt, buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekun azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan,
Kibrit çöpü gibi kırılan,
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan,
Artık otlar, göstermelik atlar gibi bedava yaşayan,
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum.
Netmiş, neylemiş, nolmuşum,
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül,
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun…”