Efsane Yazar  Orhan Kemal

» Köşe yazarları » Efsane Yazar  Orhan Kemal

“Bozuldu ağa bozuldu, dünya kökünden bozuldu. Üstüne bastığım toprak ayaklarımın altından kayıyor sanki. Bugün dünü arıyoruz, yarın da bugünü arayacağımızdan şüphen olmasın…” (Orhan Kemal-Eskici Ve Oğulları) “Hiç sevdin mi? Sevdim yavrum. Kimi sevdin? Kimseyi ama herkesi! Anlamadım. Anlayamazsın da. Bir kadını sevmek kolaydır ama bütün kadınları, bütün çocukları, bütün insanları sevmek, sevebilmek. Öyle yürekler var […]

“Bozuldu ağa bozuldu, dünya kökünden bozuldu. Üstüne bastığım toprak ayaklarımın altından kayıyor sanki.
Bugün dünü arıyoruz, yarın da bugünü arayacağımızdan şüphen olmasın…”
(Orhan Kemal-Eskici Ve Oğulları)
“Hiç sevdin mi?
Sevdim yavrum.
Kimi sevdin?
Kimseyi ama herkesi! Anlamadım.
Anlayamazsın da.
Bir kadını sevmek kolaydır ama bütün kadınları, bütün çocukları, bütün insanları sevmek, sevebilmek.
Öyle yürekler var ki insanlığı topyekun severler…”
****
Romanı “Vukuat Var”daki bu satırlar onun, “Çukurovalı” Orhan Kemal’in ilkelerini belirler. Yaşam mottosudur!
Hayatı,
“herkesin katıldığı başsız sonsuz bir koşuya” benzetir usta yazar…
İşçi sınıfı, köylü dayanağıdır. Burjuvalaşmış teknik karşısında ezilen, yok olan insanlar için “benim insanlarım” der ve ekler;
“Öykülerinde bu toplumu işledim, yoksul ve yaşamak için mücadele veren büyük çoğunluğun ümitsizliğini ele aldım.
Ben tanıdığım insanları yazdım.
Tanımadığım, konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, birlikte ekmek yediğim, sırtımı sıvazlayan, sırtını sıvazladığım insanları yazdım.”
İşte o insanların “acıları, onların ekmekleri, onun ekmeği, onun acısı” olmuştur.
Onurlu kavganın namuslu kalemidir Orhan Kemal! “Sessizlerin sesidir!”
Ona göre;
“Gerçek, öğrenmektir.  Nereden, nasıl öğrenirsen öğren.
Nereden, nasıl öğrendiğin, diploman,
hatta neler bildiğin de önemli değil.
Ne yaptığın önemlidir yaşamda.”
Ahmet Ümit’in benzetimiyle; “Edebiyatımızın Ağır İşçisidir!”
***
“Yurdumun kalkınmasının gerekleri üzerine düşündüm,
yazdıklarımla eyleme katıldım.
Karınca kararınca tabii…”demiştir bir röportajında ve eklemiştir;
“Hikayelerimde, romanlarımda şunları belirttim.
Halkım sömürülüyor, eziliyor.
Bu koşulların ortadan kaldırılması gerekiyor…”
****
“Öğretmeni”,
Bursa cezaevinde yollarının kesiştiği Nâzım Hikmet’tir! Nâzım Baba şiir yerine öyküler yazmasını önerecek, ileride “Bereketli Topraklar Üzerinde”, “Murtaza”, “Avare Yıllar”, “Cemile”, “72.Koğuş”, “Hanımın Çiftliği”, “Eskici ve Oğulları” “Ekmek Kavgası”,
“Grev”, “Gurbet Kuşları” gibi popülerleşecek romanların yazarı olmasını sağlayacaktır.
O günleri de bir anı kitabı “Nazım Hikmet’le Üçbuçuk Yıl”da toplamıştır Orhan Kemal.
Tahliye olduğunda Nazım’a yazdığı şiir ise, Dünya Şairimizi hüngür hüngür ağlatmıştır;
“Seni yapayalnız bırakıp hapishanede/
Bir üçüncü mevki kompartımanında pupa yelken/Koşacağım memlekete/Unutabilir miyim seni?/
Hala beton malta boylarında duyuyorum/Takunyalarının sesini!/
Unutabilir miyim seni hiç/
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim/
Hikâye, şiir yazmayı/
Ve erkekçe kavga etmeyi…”
***
Bu toprakların emekçilerini en güzel anlatanlardan biriydi.
Nâzım’ın öğrencisi Orhan Kemal iyi ki bize bizi anlattı…
Sayesinde “biz bizi daha iyi anladık”.
Çok yoksulluk da çekti, çok işte çalıştı, ama inandığını yazmaktan ve anlatmaktan hiç vazgeçmedi.
Onun kitaplarındaki “kahramanlar” öyle tuhaf hikayeleri olan tuhaf insanlar değillerdi. Adeta “bir kahraman arıyorsanız bu ülkenin emekçileridir onlar” demek ister gibi sıradan, en az dikkat çeken insanları anlattı. Ama öyle bir anlattı ki onları artık arkadaşımız gibi tanır, adlarını bilir olduk.
İlk baskısı 1957 yılında yapılan Kardeş Payı öykü kitabı, 1958 yılında ‘’Sait Faik Hikaye Armağanı’’ aldı. 19 öyküden oluşan kitapta ‘’Pırıl Pırıl’’ öyküsünden küçük bir alıntı bize Orhan Kemal’in hayatla kurduğu ilişkiyi çok güzel anlatıyor:
(…)
Yaklaşan ev kirasıyla delik pabuçların mosmor sıkıntısı başladı şimdi. Ne yapmalıyım? Nereye gitmeliyim? Nasıl kurtulmalıyım bu mosmor sıkıntıdan?
Dar, eğri, çamurlu sokaklardan ağır ağır dönüyorum. Meydanlık. Hâlâ çift kale oynayan küçük futbolcular…
Yeni bir sokakta, çürümeye terk edilmiş bir kamyon enkazının yanı başındaki küçük öğrenciler dikkatimi çekiyor. Yere diklemesine koyduğu tahta çantasına oturmuş kısa pantolonlu bir öğrencinin etrafına halka olmuş, onu dikkatle dinliyorlar.
Çocuğun gözünde gözlük, yüzünde bir bilimadamının ağırbaşlı ciddiliği var. ‘’Proton, pozitron, nötron’’lardan bahşediyor. Az daha sokuluyorum. ‘’Konferans’’ını kesmiyor; Atom, proton, nötron, pozitron, maddenin yapısı, atom çekirdeği…
Elindeki paslı jiletle ‘’atomun nasıl parçalandığını’’ göstermeye çalışıyor. Dizleri üzerinde bir mermer parçası, mermerin üstünde de jiletin boyuna parçalayıp ufalttığı bir kurşun çubuk!
Merakım hayranlık derecesine yükseliyor. Adi bir jiletle atomu parçalayıp çekirdeğin içindeki gücün çıkarılmaya çalışılması hiç de komik gelmiyor. Tersine. Sevincimden hüngür hüngür ağlamak, bangır bangır nutuklar çekmek istiyorum.
O….usuz, p…..nksiz, gamsız, kedersiz, pırıl pırıl yarınlara olan inancım şahlanıyor.
Mosmor sıkıntının anasını satmışımdır artık. Artık sabun balonları üfleyebilir, kırlarda doludizgin çember çevirebilirim.
Futbol oynayabilirim be futbol!”
Adi bir jiletle atomu parçalayıp çekirdeğin içindeki gücün çıkarılmaya çalışılması”ından hayata, insana ve onun geleceğine tutkuyla inanan bir insandan başka kim böylesine coşku duyabilir? “Aman işte çocuk kafası” deyip de geçmez ve en ağır sorunlarını bile bir anda unutup kıvançla dolabilir?
İşte Orhan Kemal’in sırrı…
****
Bulgar Yazarlar Birliği’nin daveti üzerine Sofya’ya gitti.
Fakat rahatsızlığı orada da tekrarlamış, geçirdiği kriz sonrasında Sofya Hükümet Hastanesi’ne yatırılmıştır. Önceleri durumu iyi görünse de, kısa bir süre sonra konuşamaz olmuştur. Doktorlardan istediği bir kağıda şunları yazmıştır.
“… Eşe dosta selam…
İnandığım doğruların adamı oldum, böyle yaşadım, karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım, kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir…”
Orhan Kemal 2 Haziran 1970’te
56 yaşında hayata veda etti.
“İnsan dediğin cart diye ölmeli, altına oturak falan sürülmeden…
Her şey birdenbire olmalı…
Böyle ölmek isterim…
Kimseye muhtaç olmadan” demişti. Öyle de oldu!
****
En küçük çocuğu Işık Öğütçü  , 21 yıl önce babasının anısını yaşatmak amacıyla, Akarsu Caddesi No:30 Cihangir’deki binanın 1. katında Orhan Kemal Müzesi’ni oluşturdu.
Hafta başında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ziyaret ettiği müzede Orhan Kemal’in kitaplarının yanı sıra eşi ve kendisine ait özel eşyalar da sergilenmektir.
****
Çok sayıda unutulmaz esere imza atan
Orhan Kemal
bu coğrafyanın işçisini, emekçilerini en güzel anlatanlardan biriydi.
Türkçe’nin en üretken yazarlarından biri olarak her zaman toplumsal sorunları dillendirdi.
Halkın meselelerini,  onların dertlerini, düşüncelerini, yaşam koşullarını paylaştı bizimle.
“Benim için bu milletin, şu milletin ferdi olmak değil, insanlığın yüz karası olup olmamak önemli.” demiştir o…
Bir de;
” Unutabilir miyim seni hiç
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim.
Hikâye yazmayı, şiir yazmayı
Ve erkekçe kavga etmeyi senden öğrendim…”
(Kaynak
R.Yıldız Eyigün – Orhan Kemal’in Hayatı, Eserleri ve Orhan Kemal Uyarlamalarının Türk Sineması’ndaki Yeri, www.orhankemal.org, SoLHaber)