Dışarıda yaza yakın bir bahar, bazen pişiyor bazen de bardaktan boşalırcasına yağan yağmurla ıslanıyoruz.
25 milyonluk azınlık, yine derin bir iç çekişteyiz. Duyarlılıklarımızı yitirmediğimiz; eşitlikten, özgürlükten, kimsenin ayrımcılığa uğramadığı ve bütün çiçekleriyle kardeşçe bir arada yaşadığı, açlığın, yoksulluğun bile paylaşıldığı bir dünya özlemimizden vazgeçmeyen bir iklimdeyiz. 25 milyonluk yalnızlığımıza gömülürken, anlam veremediğimiz bir tablonun içinden gülümsemeye takatimiz kalmamış halde bakınıyoruz.
Bu kadar haksızlık, yoksulluk, deprem gerçeği, ekonominin kötü durumu varken bir türlü anlayamıyoruz neden böyle olduğunu.
Yine de yaşamaya devam ediyoruz… Denizin dalgasından, güneşin batışından, dostlarla paylaştığımız masalardan keyif almayı sürdürüyor, “sonraki umuda, bir başka bahara” dek kabuğumuza çekiliyoruz.
Kimsenin serzenişlerini, siyasete dair tek bir cümleyi, yorumu duymak istemiyoruz bir süre. Kendimiz dahil kimseye katlanacak halimiz kalmadı. Yılların yorgunluğu birikti üzerimizde. Hep umutla başlayan, bu kez oldu dedirten, içimizdeki kelebekleri besleyen sonrasında daha pupa haldeyken kurutup bırakan bir umut.
Her seferinde…
Ne kadar çok da olsak hayal kırıklıklarımızdan bir destan yazacak kertedeyiz, her yerde bizi dürten sıkıntıların farkında olmaktan, hep mücadelede içinde olmaktan bitap düşmüşüz.
Kafamızı çevirdiğimiz yerde olumsuzlukları görüyor, düzeltmek için çaba gösteriyor ama başarılı olamıyoruz bir türlü. Çünkü çoğunluk haksızlıktan, kuralsızlıktan yana, kendi yaşamında da gemisini yürüten kaptan bu diyarda; gündelik yaşamından pek memnun insanlar.
Örneğin pahalılık dertleri değil bizim gibi, alışveriş torbalarını doldururken ekonomi uzmanı olmak durumunda kalmıyorlar. Bir marketten deterjanı, diğerinden peyniri, öbüründen yumurtayı daha ucuza almanın derdine düşmüyorlar.
Örneğin bir yıl önce bin beş yüz ya da iki bin lira kira verdikleri evlerin şimdi en ucuzundan beş bin lira olmasını kafalarına takmıyorlar.
Hem dolarla mı alıyoruz maaşları canım, dolar 30 lira olacakmış, umurlarında değil. En önemlisi düzen bozulmasın, istikrar yara almasın değil mi ama…
Biz ise sabah kalkıp piyasaya bakıyor, eyvah eyvah dolu fısıltılarla daha kahvaltıda kendimize günü zehir ediyoruz. Bir şeyler değişmeli derken kendi içimizi kemirip kendimize bugünü de geleceği de zehir ediyoruz.
Özgürlük de neymiş, içimize anlatalım düşüncelerimizi, sesimiz çıkmasın -hem her koyun kendi bacağından asılmaz mı? Asılsın işte kafanı çevir otur oturduğun yerde. Rahat et, çok olsan da dert etme, çoğunluk gibi mutlu ol geç!
Bak sahiller cıvıl cıvıl, bir kısmı zaten masmavi denizin keyfini çıkaracağım diye istifini bozmadı bile. Sen de mest ol, dingin ol, kumsaldaki çöpleri, plastikleri, oraya buraya atılmış poşetleri şişeleri görme, düşünme bak keyfine!
Sahiller demişten birbiri ardına yapılan deniz kenarı sitelerinden, otellerden sana kalan bir metrekarelik halk plajlarında takıl işte…
Hafriyat kamyonlarının, ağır nakliyatların, beton mikserlerinin, kepçelerin harap ettiği yolların tozunu çek içine, sinirlenip iç çekeceğine. İnşaat yasağı mı başlamış kimin haddine! “Ben yaptım oldu”ların memleketinde yaşıyorsun sen, turistik yörelerde 15 Mayıs’ta başlayan yasaklar sadece bir hoş seda bu ülkede, dangır dungur seslerin müziği eşlik etsin bırak sayfiyelerde… Gürültü, çirkin görünüm, çevreyi kirletme gibi etkilerle sen mi başa çıkacaksın koskoca belediye başkanlarının elinden bir şey gelmezken, ne haddine!
Yürü tozların içinden, yıkanırsın nasılsa denizde!
Hem balık baştan kokmaz mı zaten flamingoların yanı sıra 250’ye yakın kuş türünün yok olacağını bile bile hem de sit alanı olan yerde, yargı kararlarına rağmen bir koca müteahhit kolları sıvadıysa kent projesi için, birkaç yüz tane binanın daha tıkır tıkır yapılıyor olmasından sana ne?
Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği, işini bilenin küpünü doldurduğu, dürüst olanla dalga geçilen, hakkını arayanın ağzının payını aldığı, mazlumun ahının aheste aheste bile çıkmadığı bir ülkede yaşamanın keyfini sür gönlünce.
Her şeye rağmen nefes aldığına, nasıl ve ne kalitede olduğunu irdelemeden bugün de yaşadığına şükret.
Hayat devam ediyor ve edecek…