“EDEBİYATIN KOCA ÇINARI”
RIFAT ILGAZ
112 YAŞINDA…
“Ilgaz, Anadolu’nun sen yüce bir dağısın/ Eteklerinde kitaplar…”
(Can Yücel-Rıfat)
Küçük bir mahkeme salonunda savcı iddianameyi okumaya başladı;
“Sayın hakim!
Kitap kırmızı kapakla çıkmıştır ve üstelik adı da Sınıf’tır.
Bu nedenle TCK’ya göre, ‘halkın; din, dil, ırk, mezhep, sosyal sınıf veya bölge farklılığı açısından farklı özelliklere sahip bir kısmını, diğer bir kısmı aleyhine kin ve düşmanlığa ittiği’ gerekçesiyle suçludur.
Gereğinin yapılmasını arz ederim.”
****
Adam şaşkınlıkla etrafına baktı.
Gerçekten şaka gibiydi.
İlk şiir kitabıydı, Karagümrük Ortaokulu’ndaki öğrencilerini anlatmıştı sıklıkla.
Bu mahkeme, bu savcı, yanında kendisini savunmak için duran avukat, hakimin önündeki katip; bir şiir kitabı için miydi?
****
Öğretmendi yargılanan adam, yıllarını öğrencilerine vermişti. “Çocuklarım” derdi onlara.
Kitapta da çocuklarını anlatmıştı zaten.
O halde neydi suç olan?
Neden buradaydı?
Savcının iddiası aklından çıkmıyordu bir türlü;
“Kitap kırmızı kapakla çıkmıştır ve üstelik adı da Sınıf’tır.”
****
Şairdi de adam. Şiirlerinden
“Çocuklarım”ın dizelerini düşündü sanık sandalyesinde;
“Yoklama defterinden tanımadım sizi,
Benim haylaz çocuklarım
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım
Koltuğunda satılmamış gazeteler
Dumanlı bir salonda
Kendime göre karşılarken akşamı
Nane şekeri uzattı en tembeliniz
Götürmek istedi küfesinde
Elimdeki ıspanak demetini
En dalgını sınıfın
Çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
Palto ayakkabı yüzünden
Kiminiz limon satar balık pazarında
Kiminiz Tahtakale’de çaycılık eder
Biz inceleye duralım aç tavuk hesabı
Tereyağındaki vitamini
Kalorisini taze yumurtanın
Karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta…”
****
Nazım Hikmet’in kitaplarından sonra ilk kez bu kitap toplatılmış ve yasaklanmıştı.
“Kitap kapağının rengi kırmızıydı ve
üstelik adı da Sınıf”tı!”
Beyninde zonklamaya devam ediyordu kitabından dizeler;
“Benim bilgili, becerikli çocuğum,
kalktığın zaman tahtaya yüzünün kızarması neden?
Ayağında sağlamca bir papuç sırtında bir ceket yok diye mi?
Ne var bunda sıkılacak, utanmak bize düşer çocuğum!..”
****
Hakim, “karar” dedi…
Mübaşir davudi sesiyle bağırdı;
“Herkes ayağa kalksın!”
Hakim; “Sanığın tevkifine” diye başlayan cümleyi okumaya başladı yüksek sesle.
Hayatında ilk kez tutuklanıyordu adam.
6 ay zindanda yattı.
Hücre cezası da aldı adam!
O zaman ki yasalara göre 6 aydan fazla hapiste yatan bir kişi, öğretmenlikten çıkarılıyordu.
Yılmadı adam, onlara güzel bir dünya kurabilmek için yazmaya devam etti kitaplarını, şiirlerini…
****
Rıfat Ilgaz’dı o adam!
40 Kuşağı “Fedailer Mangası”ndan Rıfat Hoca’ydı!
“Tek suçunuz; hür insanlar gibi konuşmak,
kitaplar suç ortağınız!” diyen
Cideli Rıfat Ilgaz’dı!..
İnanılmaz üretkendi Hoca.
Şiir, hikaye, roman, senaryo, çocuk öyküleri, tiyatro oyunları ve mizah, anı türünden yazdığı kitapları; onu hayata bağladı, yazınımızı da güzelleştirdi.
Mizaha bir “tavır” olarak bakardı, onun için toplumsal yergiydi mizah.
Gözaltılar, işkenceler, sürgünler, yokluklar, zorluklar; vız geldi ona.
12 Eylül Cuntası,
70 yaşında Cide’de onu gözaltına almaktan çekinmedi.
****
12 Eylül’de Rıfat Ilgaz’ı gözlerini bağlatarak
tutuklatan, Kastamonu Sıkıyönetim Komutanı sordu ;
“Mesleğin ne?”.
Yanıtladı;
“Sosyalist”
Komutan çok kızdı;
“Doğru, dürüst cevap ver”.
Rıfat Ilgaz cevapladı ,
“Dürüstçe söylüyorum.
Size neresi eğri geldi!.. “
****
Rahmetli Oğlu Aydın Ilgaz ,
“Sınıf’ın Efsanesi” kitabını yazarken babasıyla ilgili; “1940 Kuşağı, yazmanın bedelini ödedi” diyordu.
Şöyle anlatıyordu babasını;
“O, Cumhuriyet tarihinde ilk defa şiirden dolayı hapis yatan şairdir. Edebiyatın her alanında, maratondaki bir ‘koşucu’ gibi eserler verdi.
Gücü, sadece kalemiydi.
Hep gerçekleri yazdı.
Bir defasında İzmir’de bir gazete patronu, ‘Rıfat Bey, biraz da şehirdeki insanlardan, işverenlerden de bahsedin’ dediğinde, ‘Benim satılık kalemim yoktur’ diyerek kalemini kırıp atmıştır. “
****
Rıfat Ilgaz, bugün 112 yaşında!
Onuruyla var olan, mücadele bayrağını yılmadan taşıyan
Edebiyatımızın Koca Çınarı’nı
“Konuşalım,
Bir suç olduğunu bilerek her sözümüzün.
Güzel günlerin yaklaştığını söyleyelim,
Dört yanımızı kollayarak.” dizeleriyle anıyorum…