Denilebilir ki; bu kadar “tatminsizin” bir araya geldiği bir başka parti var mı acaba? Kimsenin kimseye yaranamadığı… Kimsenin kimseyi beğenmediği; kimilerinin “Ben olmazsam olmaz. Bana mecbursunuz” naraları attığı… Demokrasi ve özgürlük bağırış, çağırışları arasında sevginin ve saygının unutulduğu,,,
Türkiye’nin doğusu batısı, kuzeyi güneyi ile… Bir yandan yerel değerler, bir yanda evrensel değerler… Bir yanda mütedeyyin liberal ve muhafazakar insanlar… Bir yanda, “kuralsız”lığı savunanlar… Bir yanda, sol ve ötesi ile ulusalcı sosyal demokratlar…
Bir yanda gerçek Atatürkçüler… Bir yanda mahcup Atatürkçüler … Öte yanda Atatürk’ü 90 yıl öncesine mahkum etmeye çalışan “taş kafalı” Kemalistler…
Bu dinamizm hiç değişmiyor… Kim bilir belki de bu farklılıkların yarattığı sinerjidir CHP’yi 100 yıldan beri ayakta tutan… Ve CHP bunun içindir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin çimentosudur !
***
Hal böyleyken… Küt diye birilerinin Genel Başkan ve ekibine yönelik “Yaptıkların doğru değil. Sen partiyi iyi yönetemiyorsun.” eleştirileri ile “dolaylı kurultay çağrısında” bulunmaları yadırganmamalıdır. Buna karşın, 81 il başkanının bu taleplere karşı Genel başkana destek açıklaması yapması da “CHP karışıyor” diye algılanmamalı…
Zira, yeni bir siyaset anlayışının kabul görmesi o kadar kolay değildir CHP’de… Hele hele bugünkü siyasi arenadaki kimi değerlendirmelerde “CHP’nin Erdoğan’ın dümen suyuna girdiği” gibi “bana göre haksız” yakıştırmalar ortadayken.
Peki, durup dururken mi ortaya çıktı bu tartışma. Sadece dedikodu mu? Bu tartışmanın ardındaki gerçek nedir?
Kanımca bu tartışmanın ardındaki temel gerçek, Sayın Özgür Özel’in, “yumuşama” veya “normalleşme” adıyla “yeni bir siyaset anlayışı” nı hayata geçirme gayretidir… Siyasette bir “ezber bozma” girişimidir…
İlkesel olarak katıldığım bir anlayıştır… CHP gibi bir siyasi parti ve onun genel başkanı, herkesle diyalog içinde olmalı ve diyalog için mutlaka bir “açık kapı” bırakmalıdır.. Nihayetinde CHP Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi, yani kurucu iradesidir…
“Açık kapı” politikasını hayata geçirirken, diyalog çağrısı yapacağı ya da el uzatacağı partileri çok iyi incelemelidir.. Bir bakmışsınız ki karşı taraf seni kendi amaçları doğrultusunda kullanıyor… Hele hele bu parti 22 yıldır ülkeyi yönetiyorsa ve bugün dara düştüğü için “senden ne kapabilirim”in peşindeyse…
Sonuç olarak; her ne kadar ülke yararına gibi gösterilmeye çalışılsa da Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki “yumuşama ya da normalleşme” tarifi sadece kendi çıkarı için vardır ya da yoktur ! Bu kadar basit ve nettir. Ve CHP’nin, AKP siyasi kadrolarıyla uzlaşması mümkün değildir. Hala öğrenemediniz mi; AKP ile uzlaşılmaz, onunla sadece kavga edilir ! Bu kavgada gözetilmesi gereken yegane ayrıntı ise AKP’ye oy veren “kemik parti tabanı” dışındaki seçmendir. Yani seçim sonuçlarını belirleyen kitle., İşte o kitle küstürülmemelidir.
***
Ben CHP’liyim. Ve bu partinin en üst organı Parti Meclisi’nde görev yaptım. Tartışmaların tarafı olan herkesi iyi tanıdığımı sanıyorum. Hal böyleyken onlara diyorum ki;
Hele bir durun yahu! Bırakın şu acemilikleri. Birileri küsüyor, birileri “çocukca” çıkışlarla, “ben bu işi öğrendim” gibisine getiriyor… Birileri, sanki bu partide hiç görev yapmamış gibi “yenilikten” söz ediyor.. Birileri “siyasi kan davası” gütmeye çalışıyor… Vesaire, vesaire… Hepsi bir yana… Ve CHP’de siyaset yapmak daha çok ciddiyet ister. Bırakın şu iç mücadeleyi…
Parti yönetimine iki önerim var;
Birincisi; yumuşama adına; “şirin gözükme” stratejisinden derhal vazgeçin..
İkincisi ise; AKP’nin “yargı sopasıyla” yönettiği siyasette gerçek anlamda el yükseltmek ve ezber bozmak istiyorsanız, hiç geciktirmeden Ekrem İmamoğlu’nu CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ilan edin.
Ondan sonrasını iktidar ortakları düşünsün… Görelim bakalım, el mi yaman bey mi yaman !