Yıllar önceydi… Ay ve gününü hatırlamıyorum ama 1986 ya 1987 olabilir… Cumhuriyet Gazetesi muhabiriyim ve bir görev için Atatürk Havalimanındayım… Öğrendim ki Türkiye’nin en önemli iş adamlarından Vehbi Koç, Paris’e gidiyor… Yanına vardım ki kalabalık… Bir iki gazeteci arkadaş ve tanımadığım birkaç kişi daha…
***
Vehbi Bey’in gazetecilerle diyaloğu ve ilişkisi sıradan değildi. Mesafe koymazdı, içten ve samimiydi… Sorulara ‘böyle soru olur mu’ diye asla tepki göstermezdi… O an ne düşünüyorsa şak diye söylerdi, hoşa gitse de gitmese de… Çok tanık oldum buna… Ancak bizim cenahtan en çok sevdiği ve gün atlamaksızın akşam “viski saati”nde sohbet etmek istediği tek ismin; “bugün TELE 1’in ekran yüzlerinden biri olan” gazeteciliğe birlikte başladığım arkadaşım ve dostum Namık Koçak olduğunu söylemeliyim…
Vehbi Bey, 1970’lerin ikinci yarısında Türkiye’nin o dönemde yaşadığı ekonomik krizden çıkabilmesi için halkın tasarruf etmesi gerektiğini söylemişti. Böyle bir kampanyaya ihtiyaç olduğuna dikkat çekerken de kendisinin yeni ayakkabı almadığını ve var olan ayakkabılarına pençe yaptırdığı, ayak tabanlarını göstererek anlatmıştı…
***
Neyse… Gelelim sadete…
Vehbi Bey’in o sırada sohbet ettiği isimlerden biri bugün “Acıbadem grubunun bünyesinde bulunan” İstanbul Yeşilyurt’taki İnternational Hopital hastanesinin kurucusu Arap kökenli iş adamı Said Haifawi idi… Rivayet odur ki Havalimanındaki o görüşme sırasında Said Bey, Vehbi Bey’e bu hastane için ortaklık teklif etmiş. Vehbi Bey de projenin bedelini sormuş… Said Bey; 40 milyon dolar, deyince Vehbi Koç; “Yani 20 milyon dolarını sen, 20 milyon dolarını ben koyacağım” demiş… Ardından, yatırımın geri dönüş sürecini sormuş. Said Bey de “10 yıl” yanıtını vermiş… Bunun üzerine Vehbi Bey, “Bu olmaz ! Yatırım miktarını bu kadar kısa bir süreçte geri almazsınız. Hele hele sağlık sektöründe. Bu kadar kısa bir sürede o parayı geri alabilmek için insanların hassasiyetlerini sömürmekten başka çare olmaz. Ben böyle bir işe girmem !” demiş…
Kanımca Vehbi Bey demek istemiş ki; insan sağlığının ve insanın yaşama hakkının söz konusu olduğu yerde özel hastaneler, “kısa zamanda para kazanılacak” ticari yatırım alanı olarak düşünülmemelidir.
***
Kanımca bu tespitin ne kadar doğru olduğu ortadadır. Son olarak hastanelerin “yeni doğan” ünitelerindeki “bebek nakilleri” ve bu nakiller sırasındaki “bebek ölümleri” bu ticari zihniyetin en çarpıcı ve ibretlik örneğidir. Ticaret adına, para kazanma adına, sağlık personelinin de içinde olduğu “çıkar amaçlı çeteler” ortaya çıkmıştır. Ki bu yeni değil. Kim bilir kaç yıldır sürüyor.
***
Özetle söylemek ve vurgu yapmak istediğim şudur;
Ticari kazanç için insanların duyguları sömürülemez ve yaşam hakları taciz edilemez. Böylesine alçak ve aşağılık bir zihniyet sağlık sektörüne kök salmışsa, bunu önleyecek olan devlettir. Ama devletin sağlık politikasını yöneten erkin, sağlık alanında asla yatırımı olmamalıdır. Yönetme ihtisası ayrı bir konudur. Ve sağlık bakanlarının illa da doktor olması gerekmiyor.