Medya dördüncü güç
Basının dördüncü güç olduğuna vurgu yapan Kılıçdaroğlu, “Gelişmiş demokrasilerde dördüncü güç medyadır. Yürütme organının başı Cumhurbaşkanı’dır. Bunun bir yemin metni var. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağım, diyor. Erdoğan buna bağlı mıdır? Gidip de parlamentoda ‘ben Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağım’ diye ant içen biri o görevi yapmıyorsa halkı kandırıyor demektir. ‘Görevi tarafsızca yerine getireceğime ant içerim’ diyor, Erdoğan bir partinin genel başkanı, bir genel başkan tarafsızca görev yapar mı? Bir Cumhurbaşkanı ettiği yemine sadık kalmazsa, şu soru hep açıkta, ‘Namus ve şeref kavramı neyi ifade ediyor?” diye konuştu.
Liyakat yok
Devlet içerisinde liyakat olmadığını belirten Kılıçdaroğlu, “Devlet liyakat üzerine inşa edilir. Diyelim ki devlet memuru olacaksınız, KPSS’ye gireceksiniz, geçeceksiniz, aday memur olarak atanacaksınız, asaletiniz onaylanacak ve memur olacaksınız. Devletin en düşük kademesi şeftir, bir süre görev yapar şeflik sınavına girer ve şef olursunuz. Milletvekili olmak içinse 2 şeye ihtiyaç var, iyi hal kağıdı ve ilkokul mezuniyeti. Devlet liyakat üzerine inşa edilir, devlette şu anda liyakat yok. En son liyakatle alakalı tabloya bakıldığında devletin kurumlarının tahrip edildiğini görüyorsunuz. Devlet ayrı, siyasi parti ayrıdır. Parti, devleti yönetir devlet olmaz. O nedenle devlette liyakat vardır ve kadroları sıradan kadrolar değildir. En son müsteşarlık kadrosunu kaldırdılar. Müsteşar, devletle siyasi otorite arasında dengeyi sağlayan kişidir. Onu da kaldırdılar” dedi.
Yandaş para kazanıyor
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın kişileri eleştiren Kılıçdaroğlu, “Devlette hiçbir kurum denetim dışında olmaz. Denetlenmeyen bir kuruma demokrasilerde rastlayamazsınız. Bizde denetlenmeyen bir sürü kurum var. TBMM Türkiye Varlık Fonu’nu denetleyemez. O kurumlarda ne oluyor hiçbirimizin haberi yok. Cumhurbaşkanlığı’nı kim denetleyecek? Kamu İhale Yasası Cumhurbaşkanlığı için geçerli değildir. Devlet dediğiniz kavram önemlidir. Devletin devlet baba değil, Kemal Tahir’in ifade ettiği gibi Devlet Ana olması lazım. Yukarıda eli sopalı bir zat var, herkesin kafasına vuruyor. Halledemiyorsa da mahkeme başkanına telefon ediyor, hallet diyor. Hepiniz vergi veriyorsunuz, çocuk doğduğu andan itibaren vergi öder. Peki vergiler nereye harcanıyor? Bu soru sorulmuyor. Bu soru sorulmadığı için Türkiye’de demokrasi gelişmiyor. Al Capone pek çok insanı öldürmüştür ama vergi kaçırdığı için hapse girmiştir. Bizde ise herkes kaçırıyor. Erdoğan’a yakın herkes malı götürüyor. Ben boşuna 5’li çeteler demiyorum. Şimdi buradan, İzmir’den çağrı yapalım. 5’li çeteler bu ülkeye ne kadar vergi ödedi? Asgari ücretlinin vergisi belli, esnafın vergisi belli. Peki bu 5’li çetenin vergisi ne? Bu nedenle bir vergi konseyi kurulmak zorundadır. Vergi Konseyi her yıl bir rapor düzenlemeli ve vergilerin nereye harcandığını söylemelidir. Fransa’da var, harcanan verginin hesabını veriyorlar” diye konuştu.
Son olarak basın özgürlüğü ile ilgili görüşlerini paylaian Kemal Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kendisine gazeteci süsü verip ve müesses nizamın kalemşörlüğünü yapanları biliyoruz. Biz bunlara gazeteci demiyoruz. Eğer medya susarsa Anadolu’da bir okulda parmak kaldıran kız öğrenci susar. Medya susarsa tarikat yurtlarında istismar edilen yavrumuz susar. Parmağını makineye kaptıran genç işçi susar, zorlu evlendirilen çocuklar susar. Medya susarsa kurutma makinesini çocukların odasına koyup, yan odada kendisini asan anne susar. Eşi ‘pazara gidelim’ dediğinde parası olmadığı için intihar eden adamın eşi susar. KHK mağduru annesi hapishanede olduğu için kanser tedavisi gören, annesini isteyerek ölen çocuğumuz susar. Yoksul, ayakkabısı doğru dürüst elbisesi olmayan evlatlarımız susar. Umutsuz gençler, umutsuz anneler, babalar susar. Medya susarsa Emine Şenyaşar susar, Saniye Ateş, Ayşe Ateş susar. Türkan Elçi, Rakel Dink, Ayşe Bülbül, Mısra Öz susar. Siz susarsınız, SMA anneleri susar, Diyarbakır Anneleri susar, Cumartesi Anneleri susar. Her türlü baskıya, tehdite, linç girişimlerine, hedef göstermelere, ölümlere bile halkı için korkmadan yürüyen gazetecilerimiz, sizler susarsanız halk susar, hak susar. Peki onlar sustuğunda kim konuşur? Hırsızlar konuşur, Cumhuriyet düşmanları konuşur, mafya çeteleri konuşur, bir kereden bir şey olmaz diyen o pis zihniyet konuşur. Özetle, herkes bilsin, susmayacağız, ne yaparlarsa yapsınlar susmayacağız ve doğruları söyleyeceğiz. Siz susmayın diye, BOP Eş Başkanı’nın elini sıkmıyorum, siz konuşabilin diye elini sıkmıyorum, selam vermiyorum. Partime ve kendinden olmayan seçmene terörist dediği için elini sıkmıyorum. Vatandaşlarımızı 3 kuruşa sattığı için elini sıkmıyorum, Gezi’de hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan için elini sıkmıyorum ve yüzüne bakmıyorum. Beni tehdit ettiği için değil, hakaret ettiği için değil, saldırılara uğradığım için değil, gazeteciler, öğrenciler ve akademisyenlerin hakkını hukukunu savunmak için onun elini sıkmadım. Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırıp vatan toprağını terk ettiği için onun elini sıkmayacağım ve yüzünü sıkmayacağım. Biz, sarayda oturan zatın elini sıkmayacağız ve mücadele edeceğiz. Demokrasi asla lütufla gelmez, yürekli insanlarla olur. Hapislerden korkmayacağız, linç girişimlerinden korkmayacağız!”