Fena mı olur?

» Köşe yazarları » Fena mı olur?

İdris Akyüz yazdı…

 

Fena mı olur?

 

Geçen gün; iki ayrı ülkeden iki ayrı fotoğraf düştü önüme… Daha doğrusu iki dostum gezi sırasında çektikleri fotoğrafları paylaştı… Biri Mostova’dan… Biri de Londra’dan…

Moskova’daki fotoğraf, ünlü “Dr. Jivago”  romanının yazarı Boris Pasternak’ın evinin fotoğrafıydı… Diğeri ise ünlü İngiliz yazar ve düşünür Bernard Shaw’ın evinin fotoğrafı…Her iki ev de müzeye dönüştürülmüş ve günümüzde herkesin ziyaretine açık…

Boris Pasternak’ın evinin fotoğrafına bakarken, bir an Dr. Jivago filminden kareler gelip geçti gözümün önünden… Maurice Jarre’nin, 1966’da Oscar ödülü alan film müziğinin o muhteşem ezgileri çınladı kulaklarımda…

Bernard Shaw’un evine bakarken de o ünlü sözünü anımsadım;  “Akıllı adam aklını kullanır. Daha akıllı olan ise aklını kullananları kullanır.” Ve tabi; “Yirmisinde komünist olmayanın kalbi, kırkından sonra komünist olanın aklı yoktur” tespiti…

***

Neyse… Kastım entelektüel ukalalık yapmak değil…

Bu iki fotoğrafı kıskandım.

Zira bu ülkenin de geçmişte yaşamış bilim, edebiyat, siyasat ve kültür sanat alanında çok önemli isimleri var… Onlar da bu ülkenin kimi şehirlerinde yaşadı. Onların da evleri vardı…Onlar sadece yaşayıp göçüp gittiler. Geride sadece isimleri ve eserleri mi kaldı… Bu insanların evleri  olmadı mı? Göçebe miydiler. Nerde akşam orda sabah misali miydi yaşamları.

Ruslar, Moskova’da Tolstoy’un ve Puşkin’in yaşadığı evi müze yapmış. Ben de o evleri ziyaret ettim… Eşyalarını gördüm… Yaşanmışlıklarının bugüne yansımasını hissettim. Ve itiraf etmeliyim ki çok da etkilendim.

Türkiye’de benim bildiğim; yaşadığı evi müze olan ve ziyarete açık tek bir yazar ve romancı var… O da Orhan Kemal… Cihangir’deki evini ziyaret edebilirsiniz… Daktilosunu, pijamasını, terliklerini, yazdığı kimi mektupları görebilir, hatta okuyabilirsiniz de… Peki neden bir Yaşar Kemal evi yok… Daha geriye gidelim; bir Mehmet Akif, bir Halide Edip, bir Reşat Nuri, bir Hüseyin Rahmi… Ve daha niceleri… Mesela; bir Itri, bir Mesut Cemil, bir Münir Nurettin Selçuk, ya da bir Saadettin Kaynak

Yok, yok, yok…

Bu insanların mülkiyet mevhumları mı eksikti. Ya da, varisleri neyi var neyi yok hepsini har vurup harman mı savurdu?

Oysa adını saydığım ve onlarcasını sayamadığı bu isimlerin hepsi, bu toplumun ortak değeridir.  Onların varlığını bugüne ve yarınlara taşıma işi sadece ailelerinin değil, aynı zamanda devleti yönetenlerin de görevi olmalıdır. Bu konuda “ne demek, elbette ne gerekiyorsa yapacağız” deyip mangalda kül bırakmayanlar, iş icraata gelince türlü bahanelerle sıyrılmamalıdır.

Bir tarihler merhum Ahmet Ertegün söylemişti;

Bir ülke kültür sanat alanında belli bir çizgiyi aşamamışsa, o ülke dünya ülkesi olamaz… Ki Ahmet Ertegün, Amerika’nın 100 zengininden biri sayılırdı. Uğraşı ise, müzik yapımcılığıydı. Dünyanın bir çok ünlü şarkıcısı onun şirketinde yetişmişti…

Sonuç olarak demem o ki; işin içinde bilinmeyen yok… Biz de ülke olarak bu gibi değerlerimizin evlerini müzeye dönüştürelim ve onları anıları ile yaşanmışlıklarını bugünkü ve yarınki kuşaklara taşıyalım. Herkes gelip görsün gezsin ve daha yakından tanısın, diye… Fena mı olur?