Türkiye’nin sosyo-ekonomik durumu DİGEM’de konuşuldu

» Büyük Manşet » Türkiye’nin sosyo-ekonomik durumu DİGEM’de konuşuldu

Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu sosyo-ekonomik durumu Didim Belediyesi Gençlik Merkezi ve Sanat Akademisi DİGEM’de konuşuldu.

Sanatçı Orhan Aydın, hukukçu Mehmet Ruşen Gültekin, gazeteci Meriç Köyatası ve tarihçi ve yazar Sinan Meydan, Gazeteci idris Akyüz’ün moderatörlüğünde Türkiye’nin içinde bulunduğu seçim atmosferi ve sosyo-ekonomik durumunu konuştu.

Türkiye’nin seçime hangi koşullarda gittiğini ve bu süreçte neler yaşayabileceğinin konuşulduğu program, Didim Belediyesi’nin Gençlik Merkezi ve Sanat Akademisi DİGEM’de gerçekleşirken Ege Saati TV’den canlı yayınladı.

“SİYASET, ÇİRKEFLERİN VE KİRLİ İNSANLARIN ELİNDE KALDI”

“Türk milletinin yeniden ayağa kalkma dönemi gelmiştir” diyen gazeteci Meriç Köyatası, “Toplumun büyük bir kesiminin kendisinin siyasette temsil edilmediğini düşünüyor, oy veripte kenara çekilmememiz lazım. Şuan da biz toplumun büyük bir kesimi siyasete dışardan seyirci olduğu için ‘siyaset kirli iş, çirkef iş’ dediği için, siyaset çirkeflerin ve kirli insanların elinde kaldı.

Biz bir kere emperyalizmin bu projesine karşı son görevimizi yapalım ama seçimde ne yapacağımızdan daha önemlisi seçimden sonra ne yapacağımızdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün İstiklal Savaşı öncesi kullandığı bir söz vardır; ‘Türk milletinin ayağa kalkma dönemi gelmiştir’ Şimdi tekrar ayağa kalkma dönemimiz var. Ayağa kalkma dönemimiz var. Ayağa kalkma dönemi örgütlenmedir, partilere tavır koymaktır veya parti yönetimine el koymaktır. Dolayısıyla biz örgütleneceğiz” çağrısında bulundu.

“ATATÜRK DEVRİMCİLİĞİ, DEMOKRATİK BİR DEVRİMCİLİKTİR”

Emperyalizme karşı direnmek zorundayız diyen Köyatası, bunun 2 tane anahtarı olduğunu söyledi.

Köyatası şu ifadeleri kullandı:

Karşı devrim bir yobazlar hareketi değildir. Karşı devrim, emperyalizmin bir kurgusudur içinde yobazlar vardır. Yüzleşeceğiz, kendimizle de yüzleşeceğiz. Karşı devrim zamanında Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran iki ana unsur olan Cumhuriyet Halk Partisi’ni de kullanmıştır.

Dolayısıyla bugün karşı devrim öyle bir ortam oluşturdu ki, yobazları siyasal islam adı altında örgütleyerek partileştirerek iktidara getirdi. Şuanda en güçlü saldırı hedefi bu, emperyalizme karşı direnmek zorundayız. Şunu unutmayacağız, biz geçmişte bunu başardık.

Fakat geçmişteki başarının nostaljisine kapılmayacağız ama o nostaljiden de ilham alacağız. Biz bunu 20. yüzyılda gerçekleştirdik. Elimizde hiç eskimeyen iki tane altın anahtar var. Mustafa Kemal Atatürk’ün; “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” ve “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” sözleri…

Atatürk devrimciliği, durağan bir döneme ait bir devrimcilik değildir. Sürekli demokratik bir devrimciliktir, ilimin bilimin ışığında… Bunun peşinden gideceğiz, bu iki anahtarın peşini bırakmayacağız”

“YEREL SEÇİMLER SADECE BELEDİYE SEÇİMLERİ DEĞİL”

Tarihçi ve yazar Sinan Meydan ise, seçim sandığına giderken en öncelikli gözetilmesi gereken duyarlılığın Cumhuriyeti dönüştürmeye çalışan siyasi partilere oy vermemek olduğunu belirterek,

“Ben yerel seçimleri çok önemsiyorum Türkiye’nin rejim değişikliğinden sonra yerel seçimlerinin daha önem kazandığını görüyorum. Tarihsel bağlamda da şunu görüyoruz Türkiye’nin demokratikleşme süreci taşradan başladı.

Bu yerel seçimler sadece bir belediye seçimi değil, özellikle başkanlık seçimi sonrası hukukun içinde bulunduğu duruma baktığımız zaman oy verirken şu psikolojiyle oy verilmesini öneriyorum. Türkiye cumhuriyetinden laik ve demokratik hukuk devletinden yanaysak, Türkiye Cumhuriyeti’ni dönüştürmeye çalışan siyasi partilere oy vermeyeceğiz. Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyetten taviz veren, O cumhuriyeti dönüştürmeye çalışan, Tarikatları ve cemaatleri arka bahçesi olarak gören siyasi partilere oy vermeyeceğiz.

Mevcut siyasi partiler içerisinde, mevcut başkanlar içerisinde ulusun egemenliğinden yana olan, laiklikten yana olan, özgürlüklerden taraf olan, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünden yana olan, sanatın kültürün değerinin öneminin farkında olan belediye başkalarına oy vermeyi öneriyorum” dedi.

“BÖYLE BİR ÜKEYE YATIRIM GELMEZ”

Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu duruma dur denmemesi durumunda Tahran’a döneceğini söyleyen Hukukçu Mehmet Ruşen Gültekin, şu ifadeleri kullandı:

Adaleti bağımsız olmayan bir devletin, devlet olarak devam etmesi mümkün değildir. Yargı erkinin bağımsız olmadığını bugün tüm dünya biliyor, Türkiye’de biliyor. Kendimizi aldatmayalım. Böyle bir ülkeye yatırım gelmez, doğrudan yatırım hiç gelmez. Türkiye’den herkes gidiyor bu sebepten dolayı, bunun bir benzerini mesela Arjantin yaşadı. Bugün 1 dolar 1000 pezo…

Eğer biz doğru oy verme ve iktidarı değiştirme becerisinde geç kalırsak, öyle hareket etmezsek, iktidarın medyanın yüzde 95’ine sahip algısının altında kalırsak, bu şekilde bu rejimle yönetilmeye bir 10 yıl daha devam edersek, korkarım bugün Tahran’da olan bizim de başımıza gelecek. İran’da halkın sadece yüzde 25’i sandığa gitti. Çünkü halk biliyor ki iktidarı seçimle değiştiremiyor. Değiştirmeyeceğini bildiği için de artık sandığa gitmekten vazgeçiyor.

Ama bunlar geçici günlerdir, fetret dönemleridir. Türkiye küllerinden o güçlü günlerine, Cumhuriyetin ilk kuruluş günlerine dönebilecekktir, dönmelidir de.”

“BU SEÇİM, ADAY OLAN ‘ZÜBÜK’LERDEN KURTULMA VAKTİDİR”

Türkiye’nin içinde bulunduğu seçim atmosferini değerlendiren Sanatçı Orhan Aydın, Aziz Nesin’in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış; Zübük filmine atıfta bulunarak şu an aday olan birçok Zübük var dedi. Usta Sanatçı Orhan Aydın, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

Yerel yönetimler insanlığın ortak yaşam zeminlerinin olduğu alanlar. Yerel yönetimler. Merkezi sistemin bir parçası olmakla birlikte, yerel yönetimler ve oluşan demokrasiler, birlikte yaşamayı, hangi milletten, hangi dinden olursan ol, aynı mahallede ya da aynı apartmanda yaşamak kültürünün de bir geleneği ve bu dünyanın her yerinde böyle. Dolayısıyla ortak yaşam kültürüne saldıran mafya, çete ve din simsarlığı, yalandan ve talandan beslenen binlerce zübük aday şu an bütün bir ülkede. İlçelerde, beldelerde, illerde de bu durum böyle bir tek partiyi örnek göstermiyorum, birçok partide, birçok ‘zübük’, birçok din cambazı, birçok soytarı, gerçeği söyleyene vatan haini diyen, terörist diyen ama çıkıp dini fetvalarla hayatı düzenlemeye çalışan, çocuklara tecavüz eden, kadın düşmanlığı yapan, doğa düşmanlığı yapan, hayvan düşmanlığı yapan bir sürü ‘zübük’ bu coğrafyada aday.

Şimdi bu ülke demokratik bir ülke olsaydı önce zaten bunun önü bu halk tarafından kendiliğinden kesilirdi. Onun için evet zemin doğru bir zemindir. Cumhuriyet zemini ama ayaklarımızın altından alınıp gitmiş de bütün cumhuriyetlerde. Bu ahlaksızlığa yol veren bir sistemin var oluyor olması da son 20 yıllık zaman dilimin de eseri değildir. Bütün darbeler bunun için yapılmıştır bu coğrafyada. Dolayısıyla yerel yönetimlerin buradaki önemi açıktır. Eşitliği kendi içimizde, barışı kendi içimizde, aşkı kendi içimizde, adaleti, hukuku kendi içimizde ortaklaşarak, yan yana gelip dayanışarak onurlarımızı birleştireceğimiz ve birlikte yaşam alanlarımızı bu anlamda zenginleştirebileceğimiz, kent kültürünün ya da yaşadığımız ilkelerin köyün neyse orada olup bitenlere ortaklaşa karar verebileceğimiz bunun örneklerini ben bu coğrafyadan yaşadım. Hem ülkesine, ülkesinin bütün değerlerine sahip çıkacak. Kamuculuğa sahip çıkacak. Laikliğe sahip çıkacak ve barış dendiği zaman, özgürlük dendiği zaman, bağımsızlık dendiği zaman da ayağa kalkacak. Bunu bilim ve sanatla becerecek. Bu tür yönetimlere ihtiyaç var. Dünyaya bakın göreceksiniz birçok yerdeki örgütlenmeler, yerel yönetimlerdeki belediye başkanları var. Bunları söyleyenler seçiliyor, bunları uygulayanlar seçiliyor. Aylık ya da haftalık belediye giderlerini kapısının önüne atıp ne yaptığını gösteren belediye başkanları seçiliyor dünyanın her yerinde. Öbürlerine hırsız tanımlaması oluyor, bu ülke hırsızdan geçilmiyor zaten. Dolayısıyla ‘zübüklerden’ kurtulma vaktidir önümüzdeki seçim.

Program izleyicilerle konukların fotoğraf çekilmesinin ardından sona erdi.