Politik Doğruculuk Atağı

Çok eleştirilen “politik doğruculuk” haklı bir mücadele mi? Yüzeysel ve işlevsiz bir tavır mı? Murat Belge’nin 27 Şubat 2018’de T24’deki “Political Correctness” isimli yazısında söz ettiği gibi, biz politik doğruculuk yaparak dile müdahale ediyoruz ancak halkın gerçeği değişmiyor. Dil, toplumu bize gösteren bir ayna. Belki de böyle bir müdahale yerine dilin bu hale gelmesine sebep olduğunu düşündüğümüz gerçekleri değiştirmek için çalışmalıyız. Ben kendimi bu konuda uzun zamandır “kafası karışık” buluyorum. Kendimi politik doğruculuk yaparken buluyorum, bu doğruculuğa ters olabilecek şeyler söylerken veya seksist esprilere gülerken de, Bryan Adams’ın şarkısını mırıldanırken de… Bu yüzden kendimi kendi haline bıraktım. Aynı zamanda bir roman yazarı olarak, mesela yarattığım bir karakter küfretmek istediğinde bunu engelleyecek miyim, kendime sansür mü uygulayacağım diye düşündüm. Gerçekten ilginç bir durum. Dünya görüşünü, literatürde yazanları ezberleyip belli kurallara göre yaşayan biri değilim. Belki de bu yüzden kendimi anarşizme yakın buluyorum. Bu tabii başka bir konu ama alakalı. İnsan hakları mücadelelerine çok kıymet veriyorum. Mesele politik doğruculuğa gelince birçok farklı dinamik devreye giriyor elbette. Peki, gerçekten gerekli mi? Toplumsal değişimlerin tarihine bakarsak köklü ve sağlıklı değişimlerin halkın kendisinden kaynaklandığını görüyoruz. Bu anlamda entelektüel elit bir azınlığın yaşayan bir olguya; dile bu müdahalesi ne kadar mantıklı? Bu gerçekten tartışmaya değer bir konu. Ben bu yazıyla yaptığım bu kısa ve küçük “yazarak düşünme” eyleminden sonra gelecek politik doğruculuk ataklarına “çok da takılmadan” yaşamaya devam edeceğim. Ancak soru işaretlerim sabit kalacak gibi görünüyor. Soru işaretlerini severim, ya siz?